Artık uyanalım!

Halen uyanmayan halkınız sayesinde bütün dünyanın bizlere güldüğü, alay ettiği durumlara düşmüş olduğumuzu üzülerek ve utanarak izler durumlara düştüğümüz gerçeği saklanamaz oldu artık.
Bu durumumuza neden olan ise en çok dini inancımızın yozlaştırılmasının, adaletin sınırlandırılmasının ve halkımızın açlık sınırında perişan bir yaşama mahkûm oluşlarının sebep olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak gözlemlenmektedir.
Büyük bir yanılgıya ve aldatılmaya maruz kaldık.
Aldatılmış olmanın zavallılığını fark edemedik.
Bazı örgüt üyelerinin her mevkiye her rütbeye ve makama
Yerleştirildiklerini uzun süre sessiz sedasız izledik.
Bu teşkilatın yönlendirmeleriyle Takım tutar gibi partili olduk, Partizanlık yaptık ama vatandaş olamadık.
Camiler dolup taşarken, komu komşumuzu tanımaz selamlaşmaz olmuşuz.
Adaleti bayrak yapıp adaletsizliğe hizmet etmişiz.
Kuranı raflara, hurafeleri gönüllere, dini medreselere kilitleyerek hurafelere inanıp onları üstün gördük!
Aklı, lidere kiralamış, Kalbi, ekranlara rehin vermişiz.
Yaratıcının bizlere verdiği kuranı kerimi bir kenara atıp,
Peygambere atılan iftiraları hurafelerin masallarında kabullenmişiz.
Yanlışlarımızdan vazgeçemedik, uyanamadık
İbadeti şekle, imanı gösterişe çeviren din düşmanlarının
Söylevlerine aldanıp, Müslüman kılıklı tipik Münafıkları
"dindar" sandık, içimizde ki münafığı göremedik.
İnsan onuruna asla yakışmayan bir duruma düştük ve
Hırsıza "bizden" dedik, suça ortak olduk. Rüşveti "iş bitirici" sandık, haksızlığı besledik.
Aklımızı bir lidere, bir davaya, bir renge kiraladık.
Sorgulayan benliğimizi en dipsiz kuyuya attık.
Liderlere, şeyhlere, parti başkanlarına zombi gibi körü körüne taptık.
O ne yapsa “doğru”, ne dese “hikmet” sandık.
Bu adamlar bazen parti lideri, bazen şeyh, bazen de kral gibi oldular.
Partizanlığı, en keskin bıçak gibi kullanıp bizleri ayırarak aynı sofranın ekmeğini bölüşenleri düşman saydırdılar.
Hırsızı gördük ama tanıdık olarak sevdiğimiz için o bizden diyerek suç ortağı olduk istemesek de.
Yani hırsızı ve hırsızlığı görmezden geldik, gözümüzün önüne konan belgelere “kumpas” dedik, ısrarlara rağmen “iftira” o yapmamıştır dedik.
Kör bir sevdanın gönüllü avukatı olup kendi vicdanımızın katili olduk.
Okumadan diplomalı alim, gezmeden seyyah olduk.
Hırsızların partisi olmaz ve bu hırsızlar, iktidarla ana muhalefet arasında mutlaka kendilerine yer buldular.
Çoğu iktidara karıştı, karışamayanlarda ana muhalefete yer bulmaya çalıştı.
Bilenle, bilmeyenleri ayırt etmeden bir tutanlarla cahilin en cüretkâr olduğu bir ortama yenildik!
Artık hırsızlığın rengi, kimliği olmadığını, gücün gölgesine sığınarak liyakatsizliğin sofrasında buluştuğunu öğrendik!
Türkiye de en seri kurumsallaşan “rüşvet” bu toprakların en kusursuz işleyen saati olarak tıkır, tıkır işler duruma geldi.
Her kapıyı açan maymuncuk anahtarı, vicdanları susturan virüslü fısıltı oldu.
Liyakat kaldırılarak kapı dışına atıldı.
Artık hırsızın kimliği önemli olduğu için, eğer bizden bile olsa gözümüz kör, kulağımız sağır, dilimiz lal oldu.
Sosyal medyada gördüğümüzle hüküm vererek en kolayını seçtik, düşünme ve araştırma zahmetine katlanmadık.
Tanıdık bir kişinin sözüne kanıp kafamızı çalıştırmadan, düşünmeden aklımızı kiraya vererek bir cümleye kandık! gösterilen bir video ile karşı tarafı infaz etmek için okumadan, konuşup araştırmadan yargıladık.
Adaleti bırakıp sadakate taptık.!
Artık hırsızlığın rengi, kimliği olmadığını,
Gücün gölgesine sığınarak liyakatsizliğin sofrasında buluştuğunu öğrendik!
Bu derin, bu aldatıcı uykudan aklın adaletine o terk edilmiş vicdani sorgulamasına geri dönelim.
Düşünmenin o çileli, ama onurlu yoluna girelim.
Araştıralım, soralım, tereddüt edelim.
Çünkü şüphe, imanın değil, cehaletin panzehridir.
Bir ayna karşısında Gerçeğin yalın, onurlu, gururlu ve yorgun yüzüne kıvançla bakalım.
Unutulmuş hayallerin o tatlı uykusuna dalmayalım.
Kendimize bu ihaneti, bu haksızlığı etmeyelim.
Ve insan olmanın o en temel erdemi olan merhamet, adalet ve utanma duygusunda buluşalım.
Artık susmak, suç ortaklığıdır, Körü körüne sevmek, ihanettir.
Bilerek susturmak da inkârdır.
Çünkü bu gemi su alırsa, hepimiz boğuluruz.
Ve bu toprakları milletimize bahşedenlere borçluyuz.
Ve unutmayalım ki ülkemiz kendimizden önce çocuklarımıza bırakacağımız, en temiz anıları olan toprak, en temiz mirastır: