Siyasetin Çöküşü!

Bu çok derin ve önemli bir konu; “Siyasetin çöküşü” ifadesiyle kastettiğiniz şey, güven kaybı mı, temsil eksikliği mi, etik sorunlar mı yoksa kutuplaşma ve kurumların işlevini yitirmesi mi diye birkaç başlık altında sorulduğunda şöyle açıklanabilir!
Türkiye özelinde konuşursak, sıkça dile getirilen bazı sorunlar vardır.
Siyaset Bir dönem halkın derdi, meydanların umudu, kürsülerin sesi olandı.
Artık Okumadan “bilgiç,” gezmeden "seyyah" olduk.
Sosyal medyada görünen, duyulan her öneriyi yuttuk, sorgulamadan hüküm verdik.
En kolayını, seçtik, düşünme zahmetine katlanmadık,
Düşünmeyi lüks, Zekâyı külfet bilmeyi benimseyerek
Bir türlü aklımızı işletemedik ve araştırıp soruşturmayı askıya aldık.
Okumadan konuşan araştırmadan yargılayan bilgiç bireyler olduk.
Bugünlerde ise ekranlarda tekrarlanan ezberlere, salonlarda alınan kararlara sıkışmış durumdayız.
Artık kimse meclise bakmıyor, güvenmiyor çünkü orada milletin değil, iradenin sesi kaydoluyor.
Siyaset halktan koptu, çünkü halk dinlenmiyor, temsil edilemiyor.
Bu nedenle halkın gözünde siyasetçilerin güvenilirliği tamamen yok olmuştur.
Konuşmanın ve yargının susturulduğu bir Ülkede demokrasinin yok edilmesiyle siyaset yerine kutuplaşmak ve güç göstergesi mücadele konusu olursa o ülkede ilerleme ve diyalog eksikliği artar.
Toplumun neredeyse her kesimini sert bir şekilde ayrışmış olur ve siyasi partiler arasında sağlıklı diyaloglar ve uzlaşma zemini ortadan kalkar.
Yargı, medya, üniversiteler gibi kurumlar üzerinde siyasetin etkisinin artması, halkın adalet ve tarafsızlık duygusunu tamamen yok eder durumdadır.
Dürüstlük ve şeffaflık eksikliği arttıkça hesap verebilirlik mekanizmalarının zayıflaması ile kamu kaynaklarının adaletsiz veya verimsiz kullanılmasının önüne geçilemez olur.
Son zamanlarda Gençlerin umutsuzluğu ve katılım Eksikliği ile
Gençler ve bir kısım halk siyasetten uzaklaşır oldu, çünkü umut göremiyorlar.
Bu da siyasi temsilin daralmasına ve halktan kopuk bir yapı oluşmasına yol açıyor olması anlamına gelmektedir.
Siyasette Ahlak ve Sorumluluğun zayıflayarak ortadan kalkması ile o ülkede siyasetin bir hizmet değil, bir güç savaşı olarak görülmesinin kabullenilmiş olunmasına yol açmaktadır.
Bir dönem halkın derdi, meydanların sesi, kürsülerin umudu olan siyaset; bugün ekranlarda tekrarlanan ezberlere, salonlarda ve “bireyler arasında” alınan kararlara sıkışmış durumda.
Artık kimse meclise bakmıyor, çünkü orada milletin değil, iradenin sesi geçerli oldu.!
Siyaset halktan koptu, çünkü halk dinlenmiyor, temsil edilmiyor.
Ülkemizde Siyaset bir hizmet değil, bir güç savaşı olarak görülmesi kabullendirilmek isteniyor!
Bu derin ve aldatıcı uykudan bir an önce uyanarak adil olan o terk edilmiş demokratik sisteme geri dönülmesidir.
Düşünmenin “çileli,” ama onurlu yoluna girip etraflıca araştırıp, soruşturulmalıdır.
Çünkü şüphe, imanın değil, cehaletin panzehridir.
Merhamet, adalet ve utanma duygusu ile gerçeğin ve insan olmanın o en temel erdeminde buluşmak kaçınılmazdır.
Artık bu gemi su almaya başladıysa, hepimiz boğuluruz.
Bir ülkenin saatini bozmak isterseniz, önce pusulasını kırarsınız.
Bizim pusulamız ise adalet ve demokrasi ile bağdaşan siyasettir!
Allah’ın Atamızı görevlendirerek bizlere bahşettiği bu topraklara sahip çıkmak her bireyin ortak borcu ve vebalidir!
Kendimizden önce çocuklarımıza bırakacağımız; Onur, akıl, adalet ve vicdan en temiz mirastır.