Bolu'da Stadyum Olmak…

Yazının başlığını okuyunca aklınıza ilk Bolu Atatürk Stadı’nın gelmesi çok normal ama Bolu’da tarihi ve kadersel bir döngü gerçeği.
Bolu’da maalesef stadyumlarımızın kaderi kapanmak!
2000’lere gireli birkaç yıl olmuştu herhalde. Hisar Tepesinde bulunan Hisar Yurdunun yanında, Bolu Atatürk Lisesinin eteklerinde bazı buluntular ortaya çıktığı duyumuyla dönemin müze müdürüyle röportaj yapmak için Kültür Sitesine gitmiştim. Müdür Bey’e konuyla ilgili sorular sorarken, “Yarın alanda sondaj çalışması yapacağız” deyince izlemek istediğimi söyledim, gönülsüz de olsa davet etti. O zaman stadyumun tam karşısında AK Parti’nin il binası yok, daha Gökçe İşhanı’nda ikinci kattalar.
Sabah erken saatlerde buluştuk. Burasının bir stadyum olduğunu, at arabası yarışlarının, çeşitli spor müsabakalarının yapıldığını hatta çevre kentlerden turnuva benzeri yarışmaların da bu alanda düzenlenmiş olabileceğini söyledi. “Gladyatörler burada ayılarla, kurtlarla ve birbiriyle dövüştürülmüş” dedi.
Bendeki işgüzarlık dillere destan olduğu için safça o soruyu sordum:
“E müdürüm stadyum diyorsunuz ama üzerinde durduğumuz bu tribünlerden başka bir kalıntı yok, karşı tribün nerde?”
Müdür beyin kararan yüz ifadesini ve stadyumun karşısına denk gelen Aslahaddin Camiiyle, Aktaş mahallesine doğru bakışını unutamam… “Bölgenin imarında kullanılmış olabilir” dedi, daha fazla uzatmadı.
***
Bugün yıllar sonra Bolu’daki başka bir stadyumun kaderi daha kapanmak. Play-offmüsabakalarına katılma şansı kazanarak, Bolu’da bir heyecan ve umut dalgası yayan Bolusporumuzun stadyumu da kapandı. Play-off gibi tarihi bir olayı el âlemin stadında oynayıp seyirci desteğinden büyük oranda mahrum kalmak da varmış kırmızı şimşeklerin kaderinde.
Zordur Bolu’da stadyum olmak…
Depreme dayanıksız derler kapatırlar, yenisini yapmak akıllarına gelmiyor mu acaba? “Yahu bunun yenisini yapmadan bu stadı kapatmayalım, zaten yıllardır bu statta oynuyoruz, bir sezon daha idare edelim” demezler.
Stadyum kapatmak Bolu’da gelenekselleşmiş, kadim bir adettir aslında. Ya “Neymiş la taşlar hazır kesik” der temele koyarız, ya da “Kapayın ya stadı, zaten maça gelen iki yüz üç yüz kişi var” deriz.
Sanki daha önce yağmalanmamış gibi, şimdi nasıl bir zarar verilecekse, ya önüne demir parmaklıkları dizer girişini kapatırız, ya da hizmet dışı bırakırız. Bolu’da her şey olabilirsiniz ama aman diyeyim stadyum olmayın!
***
Bolumda Bolum…
Gelelim yazımızın ikinci bölümüne… Bazen Bolu’daki arkadaşlarla konuşuyoruz, neleri özlediğimi soruyorlar. Bir tek şeyi söylemek aklıma gelmiyor. Yüzler, isimler, hatıralar gelip geçiyor da çok sık aklıma gelenleri sayıyorum kolayca.
Kanlıca mantarını özlüyorum bazen, canım çok çektiğinde kanlıca için altı ay falan hapis yatabilirim gibi geliyor. Acılı şöyle tavada bol tereyağlı… Değmez mi?
Paşaköy’den taze patatesli köy ekmeği alıp, daha sıcakken tereyağı çalmak (sürmek ya sürmek) aklıma düşüyor. Kokusu geliyor burnuma.
Bazen hafiften şifayı kapmışsam kızılcık tarhanası hayal ediyorum. Mancarlı… Arkadaşım Ergin’in rahmetli anacığı Hayriye Teyze yapardı. Yattığı yer nur olsun…
Sık yapılan mangallar, göl kenarında suya ya da Çakmaklarda şehre yukardan bakarken soğuk soğuk yudumlamayı hatırlıyor, özlüyorum.
Kabak simit yaa, nerdeyse unutuyordum. Kabak simitsiz yaşamak çok zor!
Caddede selam vermekten, muhabbetten yürüyemezken, Taşlıyayla’da göl kenarında bir Allah bir ben, yapayalnız kaldığım geceleri hatırlıyorum. Hiç kimsenin olmadığı bir yerde olmak ne büyük nimetmiş. Bir mekanda 200 kişi varsa “oo bugün boşmuş” diyorlar bazen, şaşırıyorum. Mangala gittik ayıptır söylemesi, hiç tanımadığım bir dayıyla sırt sırta oturup birbirimize yaslandık. Sinirim bozuldu!
Keş var bir de… Kırk yıl düşünsen aklına gelmeyecek şeylerden biri. Dolapta var ya ayda yılda bir kullanırken düşünmüyorsun bile. Bir akşam makarna yerken “ulan” diyorsun “keş olsaymış”
Bunların birçoğunu elbette internetten, gelen eş dosttan temin etmek mümkün ama mantar bozulur, ekmek - simit bayatlar, değmez diyerek vazgeçiyorsun.
Hemen duygusallaşmayın yahu, bu bayram geliyorum. Henüz villa yapılmadıysa Çakmaklar’da buluşacüz!





























