Geçim derdi geleceğimizi de yok ediyor

Geçim derdi geleceğimizi de yok ediyor!
Son yıllarda Ekonomimizin çöküşüyle birlikte geçim sıkıntısı da büyük boyutlara ulaştı.
Çünkü geçim sıkıntısı milletin en büyük beka sorunudur!
Artık aileler en basit tarifiyle çocuk yapmaya bile korkar oldular...
“Ya bakamazsam?” korkusu, çocukları ana rahimde susturur oldu genelde.
Yeni bir can, artık sevinç değil; geçim derdine yeni bir yük gibi görülüyor.
Öte yanda Doğan, olan çocuklarına ise insan gibi bakamaz oldu aileler!
Çünkü Ne sıcak bir ev, bir yuva ne düzenli bir öğün ne sofra ne huzurlu bir uyku ne de güvenli bir gelecek olmadığı korkusu sardı tüm yürekleri!
Eğitim hayal, öğretim lüks olmaya başladı. Okuyan öğrencilerimiz acımasızda dövülüyor içeri atılıyor ve ölü bulunmaya başladı ne yazık ki
Artık kalem yerine yük taşıyor o küçücük eller!
Eğitim artık çocuklar için bir hak değil, ayrıcalık.
Kimi çocuk tabletle oynarken, kimi çocuk çöp karıştırıyor
Bu sistemle Yönetilen her toplum öğrenememiş cahil bir geleceğe uyanır.
Netice olarak Ahlaki çöküş, çaresizliğin gölgesinde büyümeye başlar ve kötülükler, boş bırakılan vicdanları kolayca esir alır.
Bir devlet halkı için var olduğunu göstermelidir dersek:
Sadece yardım değil, kalkındırma esas alınmalı.
Yardımlaşma geçici; üretim odaklı destek kalıcıdır.
Her haneyi tüketici değil, üretici kılacak projeler geliştirilmeli.
Çocuk başına verilen sosyal destekler artırılmalı ve sadeleştirilmeli.
Annelere doğrudan maaş (en azından askeri ücret) ve kreş desteği verilmeli.
Kadın istihdamı ile çocuk gelişimi arasında denge kurulmalı.
Dar gelirli çocuklara kaliteli, eşit ve dijital eğitime tam erişim sağlanmalı.
Okullar sadece derslik değil, aynı zamanda sıcak bir yemek verilmeli, bir destekçi rehber ve güvenli alan olmalı.
Dezavantajlı bölgelerde okul sayısı ve öğretmen kalitesi artırılmalı.
Ev kiraları düşürülmeli ve devlet denetimine alınmalı; dar gelirlilere kira desteği artırılmalı.
Açlık sınırının altında kalan aileler için “Aile Kart” benzeri kartlarla aylık gıda desteği sağlanmalı.
Gençlere yönelik ücretsiz spor, sanat, zanaat ve rehberlik merkezleri kurulmalı.
Özellikle yoksul mahallelerde "Mahalle Gençlik Kulüpleri" aktif hâle getirilmeli.
Örf ve ananelerimiz unutulmamalı:
Her semtte “Mahalle Gönüllüleri” oluşturulmalı; komşunun aç olduğunu bilmeyen kalmamalı.
Fakirliği ayıplamak değil, paylaşmayı övmek kültürü yerleştirilmeli.
Paylaşım duyarlılığından kaçınılmamalı:
Artan yemekler, giysiler, kitaplar… Tüm ihtiyaç fazlası kaynaklar dayanışma ağlarıyla paylaşılmalı.
Her ev, bir başka eve umut olabilir.
Her imkân sahibi, bir çocuğun eğitim masrafını gönüllü üstlenmeli.
Bu toplumsal seferberlik, çocuklarımızın karanlık değil, aydınlık yarınlara yürümesini sağlar.
Basın ahlakı:
Medya; tüketim değil, değer üretimi yapmalı.
Fakirlikle mücadele edenleri yücelten, umut aşılayan yayınlar çoğaltılmalı.
Hak hukuk adalet ve dürüstlükten asla ödü vermemelidir.
Her şeyi bir yana atsak ta Vebalini alacağımız neslimizi düşünmek mecburiyetindedir halkımız.
Ev kirası ile karın tokluğu arasında sıkışan hayatlar...
Çalış çalış, ama evladının gözünün içine bakacak zaman bile kalmıyor ise ne yapabilir!
Ev kirası mı? Karın tokluğu mu?
Anne babalar, geçim savaşında kendilerini kaybediyor ve çocuklarına gereken bilgiyi kültürü örf ve ananeleri ile dürüstlüğü öğretemiyorlar.
Çocuklar ise ilgi, şefkat, yön, koruma ararken çakallara kaptırılıyor.
Ev kirası ve karın tokluğu için tüm zamanlarını çalışmaya veren ebeveynler, çocuklarıyla ilgilenemiyorlar ve çakallara kaptırıyorlar.
Çünkü biz çalışırken onlar pusuda bekliyor.
Öğretemeyen anne-baba, susturulan bir geleceğe tanıklık eder.
Çocuk, ahlâkı da edebi de doğruluğu da dışarıda arar.
Çocuklarımız, hayatın çürümüş sularında yüzmeyi öğrenmeden boğuluyor.
Aileler çalışırken pusuda olanlar, onların kulağına ilk yalanı fısıldıyor.
Bizim anlatmaya fırsat bulamadığımız doğruyu, başkaları kendi menfaatleri gereğine yönlendiriyor, öğretiyorlar.
Bir çocuk, anne babasının boş bakışlarında sahipsizlikle büyümemelidir.
Yokluk; önce kalbi çürütür, Sonra da aklı ve ruhu!
Çocuk ilgisizlikle kurur, sevgisizlikle savrulur
“Çocuk ilgisizlikte kurur sevgisizlikte savrulur.”
Fakirlik sadece maddi yokluk değildir, yalnızlıktır, sevgisizliktir, gelecek kaybıdır.
Bir millet, çocuklarına ne kadar sahip çıkabiliyorsa, o kadar güçlüdür.
Bu sadece fakirlik değil, topyekûn bir çöküştür.
Milletin köküne işleyen, geleceğini kemiren, sessiz bir infilaktır.
Yokluk, önce kalbi çürütür… Sonra aklı ve ruhu.
Bir ülke, çocuklarını besleyemiyorsa; büyüyemez.
Bir ülke, çocuklarına değer veremiyorsa; varlığını sürdüremez.
Eğer çocuklarımızı kaybedersek, sadece neslimizi değil; insanlığımızı da kaybederiz.
Bir çocuk tok yatarsa, bir ülke huzurla kalkar.
Bir çocuk yalnızsa, bir millet karanlığa yürür.
O yüzden bu mesele; sadece ekonomik değil,
Vicdani ve insani bir meseledir.
Millet olarak, ahlaki değerlerimizi yoksullukla mücadelede rehber kılmalıyız.
Toplumda merhamet, paylaşma ve sorumluluk duygusu tekrar ayağa kaldırılmalı.
Bu yürek yakan, gerçeklerle yüzleştiren bu durumların ardından çözüm aramak hem bir vicdan borcu hem de toplumsal bir zorunluluktur.
“Fakirliğe savaş açalım, zenginleşerek barışalım” diyorsak, bu savaşı hem devlet hem de millet el ele vermeden kazanamayız.
Olması gereken seçeneklerimiz elbette bu kadar kısa değildir ama şimdilik ana konularla yetindik diyelim….