Bayramda Bolu'da… Kavurma, Köy Yumurtası ve Kızarmış Ekmek Üzerine Tereyağı

Bolu’da bayram sabahı… Sobanın yerini doğalgaz almış olabilir ama gelenek hâlâ ocağın üstünde tıkırdayan kavurma tavasında yaşıyor. Tandır ekmeği kızarırken yayladan gelen tereyağı üzerine sürülüyor, yanında haşlanmış bir köy yumurtası… Sarısı altın gibi parlıyor. İşte Bolu’nun zenginliği: Gösterişte değil, sadelikte gizli bir lezzet.
Ancak bu bayram sabahı, tereyağının kokusuna başka bir tat karışıyor: Hırs. Belediye başkanı, görev sahasındaki kaldırımları, çöpleri, parkları bırakmış, elinde mikrofonla ulusal ekranlarda:
“En geç iki yıl içinde bakan olacağım.”
Sanki Abant Gölü’nün buzunu değil de, meclis koltuklarının tozunu siliyor gibi bir görüntü…
Oysa Bolu’nun büyüsü, Köroğlu’nun yiğitliğinde saklıdır.
Sadece dağlarında değil, halkının yüreğinde yaşar o mertlik. Bu şehir, Akşemseddin’in bilgeliğini, İzzet Baysal’ın hayırseverliğini, köylü ninenin duasını ve pazarda domates seçen teyzenin alışveriş telaşını birlikte taşır. Bolu’nun özü; süslü sözlerde değil, bu sade insanların bakışında gizlidir. Çünkü Bolu, tarih boyunca gösterişe değil; tevazuya, halka hizmete ve adalete değer vermiştir.
Çöpler zamanında alınırsa, parkta salıncak kırık değilse, kentin sabahı tertemiz karşılanıyorsa…Belediyecilik budur. Kamusal alanı rant alanına çevirmek değil. Mahkeme kararlarını uygulamamak, adaleti seçim kampanyasına alet etmek değil.
Televizyon stüdyolarının ışıkları ne kadar parıldarsa parıldasın… Bolu’nun yumurtası gibi sade olmak varken, Ankara’nın omletine karışmanın anlamı nedir?
Bugün Bolu’da hâlâ:
• Dijital kütüphane yok,• Şehir merkezinde ücretsiz ve hızlı internet yok,• Akıllı ulaşım uygulamaları yok,• Kültürel arşiv dijital ortama taşınmamış,• Gençler için teknoloji destekli inkübasyon merkezleri kurulmamış,• Kreşler çağdaş standartlara erişememiş,
Ve bunlara ek olarak:
• Ekonomik yemek sunacak Kent Lokantaları yok,• Emeklilerin sosyalleşeceği Emekli Evleri yok,• Şehre ruh katacak bir kültür-sanat ve tiyatro merkezi yok,• Karavan turizmini destekleyecek kamusal alanlar oluşturulmamış.
Tüm bunlar sadece birer eksiklik değil; çağdaş bir kent yaşamının asgari gerekleridir. Belediyecilik artık sadece kaldırım yapmakla değil, hayatı kolaylaştırmakla ölçülüyor. Teknolojiyle, sosyal politikalarla, adaletle…
Ve adalet… sadece konuşmakla değil, uygulamakla olur. Vatandaşın kazandığı davayı uygulamıyorsan, “geciken adalet adalet değildir” sözünün hiçbir karşılığı kalmaz.
İşte bir örnek daha: Büyüksu Deresi, Bolu’dan geçerken berrak ve canlı akar. Ama şehir sınırlarını geçtikten sonra, denetimsiz deşarjlarla kirlenir, doğa bu kirlenmenin bedelini ağır öder. Temizlik sadece görünürde değil, uygulamada da olmalı. Tıpkı adalet gibi… Gecikirse bozulur, yok sayılırsa geri dönmez.
Unutmadık… Belediyenin Ulusal Bayramlarda düzenlediği konserleri, İzzet Baysal Şükran Günleri'nde verilen konserlerini de, Kartalkaya yangını yasına bağlamayı… O günler, halkla birlikte aynı ezgide buluşmanın güzelliğiydi. Ama biz, notalar arasında adaletin sesini arıyoruz artık. Şarkılarla göz boyamak kolay; zor olan, o şarkıların çalındığı meydanı hakça yönetmektir.
Bugün bayram… Barışma, helalleşme, hatırlama günüdür. Belki de Sayın Başkan’ın da Bolu’yla yeniden barışmasının zamanıdır. Biz onu televizyonlarda değil, kendi sokağımızda görmek isteriz.
Bayram, bol sözde değil; sade sofralarda, samimi selamlaşmalardadır.
Bayram, makam aracında değil, belediye otobüsünde hissedilir.
Kurban eti kadar niyetin de temiz olması gerekir.
Tüm Bolulu hemşehrilerimize köy ekmeği gibi sade, tereyağı gibi tertemiz bir bayram diliyorum.





























