“Yapayalnız Kaldım, Dağlarda Ağladım”
Uzun zamandır bu kadar çarpıcı bir yazı okumamıştım. Bolu Belediyesinin eski Başkanı Alaaddin Yılmaz’ın TV Bolu’da yayınlanan röportajından bahsediyorum. Üç dönem Belediye Başkanlığı yapan bir ismin nasıl yalnızlığa itildiğini, dağlarda tek başına ağlayarak dolaştığını anlatan, tokat gibi bir röportaj oldu. Yapanların, yazanların ellerine sağlık!
Yazıyı okurken, hatıralarım geldi aklıma…
Sayın Yılmaz’ın en güçlü olduğu günler, “bıçağın iki tarafı da kesiyor” derler ya öyle işte. Kendi çapımızda muhalefet yapıyoruz, deli cesareti işte. O dönem, “muhalif” parti il başkanları belediye ihalesine girip mazot satmayı tercih ettiği için, inandığını söylemek bizim gibi Don Kişot’lara kalıyor. Bir gün cep telefonuma bir mesaj geliyor.
“Belediye Başkanımız Aladdin Yılmaz, Karaçayır Parkında basın mensuplarımızla buluşacaktır”
Muhalifiz ama gözümüz de kör değil, “belki bir proje vardır” diyerek ellerim cebimde bozuk paraları şıngırdata şıngırdata gidiyorum parka. Bugün hala belediyede çalışan arkadaşlarım, beni görünce hayalet görmüş gibi oluyor, sonra lisan-ı münasiple benim belediyenin basın toplantılarına davetli olmadığımı, akredite edilmediğimi, gelen mesajın “sehven” gelmeye devam ettiğini söylüyorlar. Gözlerim doldu, hayatımda hiç bu kadar güçsüz hissetmemiştim kendimi ama gene de kuyruğu dik tuttuk.
Biz ormanda ağlayarak gezmedik.
Oradan ayrılırken diyorum ki içimden benim yanımda bir meslektaşıma bu yapılsa, be de arkadaşımla beraber toplantıyı terk eder, bir daha o da katılana kadar katılmam. Aklımdan bazı isimler de geçiyor, o da kalktı mı acaba arkamdan diye… Arkama bakıyorum ki, sırtıma vuran kahkahaları bu sefer yüzüme vuruyor!
Biz ormanda ağlayarak gezmedik.
Rahmetli Rujhat hayatına son veriyor, gazetemiz kapanıyor. Geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden Cavit Demir’in sahibi olduğu Merkez TV’nin kurucu ekibinde yer almak nasip oluyor. Ambargo anında kalkıyor elbette ama bu kez de ben katılmamayı tercih ediyorum. Hatta o dönemde sabık başkanla bir araya gelişimiz ya bir ya iki oluyor. Ama kendisine aynı tarafsızlıkla yaklaşıyoruz her dönem…
Televizyonda yaşanan sürecin sonunda, patronun değil, arkadaşlarımın yanında durarak ayrılıyorum. Elbette maddi sıkıntılar yaşadım, elbette zaten üç otuz paraya çalışan gazetecilerin birikimleri de yazdıkları çizdikleri gibi kısa ömürlü oluyor, kısa zamanda eridi.
Biz ormanda ağlayarak gezmedik.
Arkadaşlarımın desteğiyle bir gazete çıkarttık. Eski dostum Korhan Varol Öztürk’le birlikte sağolsun, çok emeği var. Ama bugün Anka Kitap Kafe’yi Aktaş Mahallesi, Taşhancılar Caddesinde Bolunun kültür hayatına sokan Nazım Günenç abinin bana yaptığı abiliği, baba evladına yapmaz. Her fırsatta söylerim, yine söylüyorum.
Basacağımız gazete kadar kağıdı kalıbı, Düzce’de toptancıdan alıp, Nazım abinin matbaasında basıyor, katlıyor, dağıtıyoruz.
“Gazeteniz on numara ama reklam veremeyiz, abone olamayız” diyorlar. Neden?
Neden belli…
Basın ıslah komiteleri kuruyor, kime ne kadar reklam dağıtılacağını paylaşıyorlardı aralarında. Haber bile servis edilmiyordu bize. Unutacak mıyız bunları?
Biz ormanda ağlayarak gezmedik.
Şehir değiştirdik, gurbete kaçtık… Manisa’da bir basın kuruluşuyla görüştüm, görüşme çok olumlu geçti, hatta ne zaman başlayabilirsin diye bile sordular. Sonradan Ak Partili olduğunu öğrendiğim patron, Bolu’daki arkadaşlara bir sorayım dedi. (Elbette başkandır demiyorum) Ak Parti’den kimle görüştüyse biz seni ararız bile demeden beni yolladı.
Biz ormanda ağlayarak gezmedik.
“Alaaddin Yılmaz benim babamdır” diyenler seni aramadıysa, kabahatli sensin başkan.
İhale verdiğin, cebine para koydukların “abi bir ihtiyacın var mı” demediyse suç senindir başkan!
Marifet dağlarda ağlayarak gezmek değil, düşünce kalkmak ve kalkmana yardım edecek dostlar biriktirebilmek. Unutmayın. Merhamet acımak değil acıtmamaktır!