Bütün Ümidim Gençliktedir…

Günün anlam ve önemine binaen içinde spor unsurları da olan bir yazı yazmak
istedim size. Kurduğu cumhuriyette hem çocuklara hem de gençlere bir bayram
bırakacak kadar vizyoner Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’e saygıyla başlamak
herhalde en doğrusu olacak… Ruhu şad olsun!
Siz bu yazıyı okuduğunuzda Boluspor, playoff maçı için son hazırlıklarını yapmış maç saatini bekliyor olacak ya da maçı oynamış olacak. Şimdiden diliyorum ki yüzümüzü güldüren sonuçlarla devam etsin takımımız. Ancak, neredeyse
altı aydır stadı olmayan Boluspor’a ayıp ediliyor. Edilmiyor diyen varsa yazıyı
okumayı burada bırakabilir.
İzmir’de yaşayan bir kardeşiniz olarak size kısa bir Göztepe hikayesi anlatayım…
2007 yılında amatör lige kadar düşen Göztepe, bugün nasıl Süper Ligi kendi evinde
domine eden takımlardan biri oldu biliyor musunuz? İşte o kendi evi sayesinde.
Göztepe Gürsel Aksel Stadı bugün kentin kalbi durumunda, Göztepe Mahallesinin de
tam göbeğinde. Evet mahalle dedim. Göztepe bir mahalle ve bugün Süper Lig’de
İzmir’e gelen takımlara kök söktüren Göztepe de bir mahalle takımı. Bilmiyor
musunuz?
Doğru planlanmış bir vizyon, yurtdışı kaynaklı finansmandan korkmayan vizyoner
yönetim ve şirketleşmenin spora olumlu katkısının en güzel örneği Göztepe’nin
bugünkü hali işte. Görmediniz mi?
Levent Yüksel’i ağlatacak kadar “Medcezir” tezahüratı yapan erkekler, kadınlar,
çocuklar nasıl böyle tek yumruk oldu duymadınız mı? İşte o evi sayesinde…
Dönelim Boluspor’a, kapalı spor salonu tarafındaki kale arkası tribününü bir türlü
yapmamış, yapmaya da gerek duymamış bir vizyon… Karşılıklı iki tribünü bin bir
zorlukla kapatabilmiş, bir türlü sermayeyi kulübe çekememiş bir garibanlık hikayesi
haline gelmiş. İçerde – dışarda her maçta bir avuç yüreğin attığı Yarenler’e sorun
bakalım, gündüz maçlarında güneşin altında, nasıl yanılıyor; kış akşamı maçlarında
esen ayazla nasıl donuluyor anlatsın size… Kale arkası tribünü zaten ayrı bir felaket.
Üstü açık kale arkası mı kaldı Allah aşkına. Bu stadın sahibi kimse gitsin otursun bir
kale arkasına da görsün kuru betonda dümdüz bir kıçla ayakları nasıl uyuşuyor.
Boluspor’u yapayalnız bırakan, stadını yap(a)mayan, desteğini göstermeyen, şehrinin
takımından utanan bu acımasız siyasi idareyle; tribünde, deplasmanda, storeda
çektiği eziyete artık daha fazla dayanamayıp takımını yalnız bırakan seyircisiyle, altı
ay yönetime girip, spor duayeni olan, yöneticiliği öğrendim sanan yöneticileriyle;
gelmiş geçmiş başkanlarla baba – oğul, abi kardeş olan, Karaçayır’ın yolunu
bilmeyen basınıyla Boluspor’a ayıp ediliyor.
Elbette beni bilirsiniz kimsenin hakkını yememeye gayret ederim. Madem yazıyoruz,
Sezar’ın hakkı Sezar’a… Takımı yalnız bırakmaya geniş gönlü, yağlı yüreği
elvermeyen, içerdeki bütün maçları protokolde kendisine rezerve edilen, çayı kahvesi
ayağına gelirken, yumuşacık koltuklarda izleyerek “destek olan” siyasileri tenzih
ederim. Altı aydır kapalı olan stat yüzünden kendileri destek verme keyfinden
alıkonuldukları için de Boluspor adına ben özür dilerim.
Ama Boluspor yaşanan tüm bu sıkıntılara rağmen “üstüne koya koya” ilerlemeye
devam ediyor. Şahsen tanımıyorum ama takip ettiğim kadarıyla Başkan Abak,
Başkan Çarıkçı’dan sonra Süper Lig’e en yakın isim. İnşallah ona nasip olur.