Ertuğrul Turan
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit

Bir Ortadoğu filmi: “Dogville 2024”

Bir Ortadoğu filmi: “Dogville 2024”
A- A+ Paylaş
Reklam

1930’lu yıllar… “Kıpırtısız” ve sakin bir hayat geçiren Dogville kasabasına, Grace adında bir yabancı
gelir. Bu kadın, gizemlidir. Hakkında kimse bir şey bilmez, gözden uzak, kasaba halkıyla kaynaşmadan
yaşamaya çalışır ama etkileşim kaçınılmazdır. Kadının, 30’lar Amerika'sında gangsterlerden kaçarak,
Dogville kasabasına “sığındığı” anlaşılır. Sonunda Grace Margaret Mulligan'ın kasaba insanlarıyla
yaşadığı, sonunda iki taraf için de kötülüğün galip geldiği bir çeşit “iyilik oyununu” yaşanır… Kasabada
gangsterin başlattığı kıyım sonunda, bir tek sokak köpeği Moses hayatta kalır. Kötülüğün kazandığı bir
iyilik oyunu oynanır!
Başrolünde Nicole Kidman’ın oynadığı filmin konusu bu. Yukardaki satırları okurken Dogville
kasabasının ne acıdır ki ülkemizle ne kadar paralel bir kaderi yaşadığını ibretle görüyoruz.
Kontrolsüzce içimize, en derinlerimize kadar monte edilen milyonlarca kim olduğu, nerden geldiği,
kimden kaçtığı, kimden olduğu belirsiz mülteci – sığınmacı – düzensiz göçmen içimizdeyken, yenileri
her geçen gün yürüye yürüye, elini kolunu sallayarak içimize girerken, bu tipler artık kriminalleşmeye
başlamışken ve bu kaçınılmazken Dogville olmamak için ne yapacağız?
Suriye’deki savaş elbette canımızı çok yaktı. Komşunun evi yanarken elbette yardım etmek, destek
olmak görevimizdi. Bizse, benzinle koştuğumuz bu yangından sonra İzmir nüfusu kadar Suriyeliyi
içimizde bulduk. Şehir değil, ilçe olarak soralım: Suriyeli yaşamayan bir tek ilçe var mı Türkiye’de?
Bunlar kimdir, necidir, bir hastalık taşır mı? Soruldu mu? Kaydı var mı? Nerde yaşıyorlar, bilen var mı?
Ne yer, ne içer duydunuz mu?
396 bin mültecinin nerede olduğuna dair bilgi olmadığını İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya kendisi itiraf
etmedi mi?
Hatırlarsınız, 17 Ağustos ve 12 Kasım Depremlerinden sonra kafamızı sokabileceğimiz, prefabrik
kentler imar edilmişti. Hem de 99 yılının gücüyle, şimdiki gibi ‘şahlanan, uçan – kaçan’ ekonomimiz de
yokken. Mülteciler için de kontrollü bir prefabrik kent oluşturulabilir, bu insanlar misafir edilebilirdi.
Bu tercih edilmedi! Yerine sorgusuz sualsiz içimize sokuldular. İş tabii Suriye’yle bitmedi…
Afganistan’la Türkiye’nin arası, kabaca 2 bin 500 kilometre. Doğusundan gelenler, Türkmenistan ve
İran’ı, batısından gelenler sadece İran’ı geçmek zorunda. Doğa bölgede tam bir düşman. Yüksek dağ
sıraları, kavurucu kurak bozkır, bu seyahati zorlaştırmak için elinden geleni yapıyor. Bu ‘parkuru’ ne
bilimsel ne de insani olarak yürüyerek geçmek mümkün mü? Hele İran’daki polisiye uygulamalar bu
kadar katıyken… Ama nedense bizim sınırımızdan ellerinde market poşetleriyle yüzlercesi geçiyor!
Bütün dünya biliyor ki, ülkelerinde otobüslere, kamyonlara hatta TIR’lara doluşturulan Afganlar, İran’ı
transit olarak geçiyor ve İran sınırımıza bırakılıyorlar. Bırakılıyorlar da neden?
Şimdi Lübnan, Filistin ve diğer ‘mazlum halklar’ davet ediliyor. Elbette mazlum halklara sahip çıkılsın
ama birkaç istisna dışında hiç Türkiye’ye sığınmış Afgan aile gördünüz mü?
Lafı evirip çevirmeye gerek yok. Maalesef, içimizde beslediğimiz bu mülteciler artık gitmelidir. Bu bir
güvenlik sorunu değildir, bu bir demografik sorun değildir. Bu düpedüz bir beka sorunudur, varlık
sorunudur, bu devletimizin devam edebilmesi için bir hayat memat meselesidir.
İKİ KARDEŞ: FETÖ ve APO
Bu konuda yazıp yazmamayı çok düşündüm… Düne kadar sümüklü mendilini koklayanların,
Pensilvanya gezileriyle övünenlerin, ölen terörist Gülen’in ardından nasıl nefret kustuğunu hep
beraber gördük. Nihayette de olsa doğru yolu görmeniz çok güzel. Allah zihin açıklığınızın devamını
versin. Ancak esas dikkat çeken şeyin fetö’nün sözde liderinin öldüğü gün, İmralı faresi Abdullah’ın

yeniden sahaya sürülmesi. Hem de dünyada bunu son yapacak biri tarafından. İnanılmaz! Nereden
baksanız ütopik… Bu size de korkunç gelmiyor mu?
Yılmaz Özdil ağabeyimizin benim ‘sesli köşe’ dediğim Youtube kanalında söylediği gibi:
‘Apo’yu verdiler, Fethullah’ı aldılar. Şimdi Fethullah öldü, Apo’yu sahaya sürüyorlar’
Gören gözlere dert olsun…
Bu gibi mutlu günlerde canınızı böyle bir yazıyla sıkmak istemezdim, kusura bakmayın ama aklımızın
bir köşesinde bu yazı muhakkak dursun istiyorum.
Cumhuriyetimize sahip çıktığımız nice bayramlar diler, küçüklerimin gözlerinden öperim.
Not: Erken değil, hemen seçim!

Manşet Haberler

Çok okunanlar
sanalbasin.com üyesidir