BAYRAMLAR BAYRAM OLA
Güneş yükselmeden kuşluk yerinde,
Bir adam camiden döndü evine,
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı, Adam “Bayram” dedi tam ağlamaklı…
Eli öpüldükçe içi burkuldu,
Konuşmak istedi, dili tutuldu. Güç bela ağzından bir “offf” kurtuldu.
Oğlu “Bayram” dedi sırtı yamalı, adam “he ya” dedi, gözü kapalı.
Düşündü kış yakın, evde odun yok,
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok
Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini...
Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı...
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta
Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı!..
***
Çok sevdiğim bu şiiri, sayın cumhurbaşkanının da çok sevdiği, zaman zaman şiirlerini de okuduğu Abdurrahim Karakoç yazmış. Her bayram arifesinde okurum, okurken de yaşanan mekanı hayal ederim… Size de tavsiye ederim, ezberinizde yoksa birinden rica edin, o şiiri okurken siz camiden dönen adamı ve yaşadıklarını hayal edin. Şiiri ilk okuduğum yıllarda gözümün önüne bir köy evi, yoksul çocuklar ve o yokluğun içinde yoktan yonga yapmak isteyen bir çiftçi gelirdi.
Bugün ise maalesef daha çok insanın olduğu bir fotoğraf geliyor gözümün önüne. 16 milyon emekliden biri. 10 bin lira maaş alıyor, 8 bin lira kirası var. Zamanında okuttuğu büyüttüğü “adam” ettiği evlatları, atanmamış öğretmen ya da işsiz akademisyen olmuş. Zincir marketlerde asgari ücretle ya da motosikletli kurye olarak çalışıyorlar belki. Onların da yaşam mücadelesi başka çatıların altında devam ediyor… Bugünün resmi bu değil de ne?
Emekli dua ediyor, bu bayram gelen giden olmasın diye. Ne tabağa koyacak baklava var, ne tutacak şeker, ne cebe koyulacak birkaç kuruş harçlık. Torunları bile göresi yok çoğunun. Zaten onlar gelmezse emekli bir yere gidemiyor. Gelseler de yetemiyor, gırtlağa dayanan borç burnu aşıyor, alnı geçiyor. Çaktırmıyor ama emekli borç içinde boğuluyor. Belki küçük kentlerde, kasabalarda yan geliri olan, iyi kötü evi olup kira vermeyen, köyünden patatesi unu gelen emekli biraz nefes alabiliyor ama metropollerde emekli bitti, bitiyor!
İşte 31 Mart’ta görülen kırmızı haritanın, gösterilen sarı kartın da sırrı da bu. Millet, bir nefeslik molanın peşinde. Bundan sonraki bayramda yazmak nasip olursa, o zaman olanları yazar, olacakları değerlendiririz. Şimdi bayram bayram canınızı sıkmayayım, bir şiirle başladık, yine Abdurrahim Karakoç’un bir şiiriyle bitireyim. Büyüklerin hiçbir yerinden, küçüklerin gıdıklarından öperim.
Savaştayım elli yıldır
Ömrüm geçti boşalt, doldur
Anlamadım, bu ne hâldir
Bir gün silah çatamadım
Suları ıslatamadım.
Ekin ektim başak yılan
Kuşandığım kuşak yılan
Yorgan akrep, döşek yılan
Bir gün rahat yatamadım
Suları ıslatamadım.
Ne payem oldu, ne sayem
En doğruya varmak gayem
Düşüncemdir tek sermayem
Alan yoktur, satamadım
Suları ıslatamadım.