Yanı Başındaki İnsanı Görüyor musun?

Bazen dünyayı kurtarmaktan bahsediyoruz, insanlığa faydalı olmaktan, iyilikten, merhametten… Ama en yakınımızdaki insanın hâlinden haberimiz var mı? Aynı apartmanda oturduğumuz komşunun yüzünü en son ne zaman gördük? Kapı önünde selamlaşmadan geçip gittiğimiz o yaşlı teyze, belki bir bardak çay içecek kimsesi olmadığı için akşama kadar pencerenin önünde oturuyor. Ya karşı dairede oturan genç? Belki iş bulamıyor, belki içine düştüğü sıkıntıyı kimseye anlatamıyor. Peki, biz? Kendi kabuğumuzun içinde, gözümüzü ekranlara dikmiş, kulaklarımızı dünyaya kapatmış bir şekilde yaşıyoruz.
İyilik, büyük laflarla değil, küçük adımlarla başlar. Kimse bizden dünyayı değiştirmemizi beklemiyor. Ama herkes kendi etrafını gözetse, herkes bir yakınının derdine kulak verse, dünya zaten daha güzel bir yer olmaz mı? Yardım etmek sadece parayla olmaz. Bazen bir selam, bazen bir içten gülümseme, bazen de “Nasılsın?” diye sormak bile yeter. İnsan ancak başka bir insanın hayatına dokunduğunda gerçekten insan olur.
Günümüzde bencillik neredeyse normalleşti. “Herkes kendi hayatına baksın” anlayışı bizi birbirimizden kopardı. Ama insan sadece kendi hayatına bakarak mutlu olamaz. İç huzur dediğimiz şey, paylaşmaktan, dayanışmadan, yanımızdakine el uzatmaktan gelir. Çevrendeki insanların farkına var. Komşun aç mı, üşüyor mu, bir derdi var mı? Hiç değilse bir kapıyı çal, bir selam ver, bir gönül al. Çünkü iyilik, en yakından başlar.





























