
İşte Yüksel Gültekin'in açıklamaları:
"FELAKETTEN SONRAKİ ÜÇÜNCÜ GÜN NE YAPACAĞIMA KARAR VERDİM"
“Öncelikle ben başlangıç itibariyle size sekiz tane evladımı bir tanıtayım, benim güzel evlatlarımı. Bilal’im 28 Mart 1987 doğumluydu. Boğaziçi İşletmeyi bitirmişti. Dört arkadaşıyla birlikte yaklaşık 15 yıl önce Asır Grup diye bir ihracat firması kurmuştu. Rabbim onların yolunu açtı, başarılı bir şekilde işlerine devam ediyordu. Sena, 30 Temmuz 1987 doğumluydu. 17 Eylül'de yaşasaydı 15. evlilik yıldönümünü kutlayacaktık. İnşallah onlar cennette kutlamışlardır. Mehmet Güner abim ve Habibe Güner ablamın biricik evlatlarıydı. Benim de üç evladımın yanında dördüncü evladımdı. Bilenler bilirler, ben kendisini ayrı ve özel severdim. Rümeysam 6 Eylül 1989 doğumluydu. İzzet Baysal Köroğlu Hastanesi’nin karşısında Nane Limon Eczanesi’ni uzun yıllar, vefat edinceye kadar çalıştırdı. Evlenmek nasip olmadı Rümeysam'a, İnşallah cennette yavrum evlenir. Enes’im, O'nun da doğum günü yaklaşıyor. Enes’im 1 Ekim 1993 doğumluydu. Sigorta Hastanesi’nde doktordu. Tus imtihanlarına hazırlanıyordu. İnşallah yavrum da cennette istediği uzmanlığa kavuşur. Hemen arkasından torunum Yusuf Sinanettin'im vardı. 5 Mayıs 2017 doğumluydu Yusuf. O da cennette yeni yaşına girdi. Arkasından beş yaşında Selim'im vardı. En arkasından Bekir Sadık'ımız vardı. O da üçüncü yaşına cennette girdi inşallah. Bir de yaklaşık dokuz buçuk yıldır evlatlarımın çocuklarından bir çocuk olarak himaye ettiği Sümeyye'miz vardı Doğu Türkistanlı. O da genç kız olmaya adaydı. İnşallah o da cennette kardeşleriyle birliktedir: Hiç ayrılmadılar. Eşimle 22 Haziran 1986’da evlendik. Eğer yaşasalardı 40’ıncı yılımızı beraber kutlayacaktık. Ayrı kutladık. Bizim 40 yıllık emeğimiz 40 dakikada gitti. Ve ben, 61 yaşıma geldim. 60 yıllık hayatımız 40 dakikada gitti. Eşimle birlikte bu hayatta yapayalnız kaldık. Şimdi psikolojimi sorduğunuz için buradan giriş yapmak istedim. Çocuklarımın, torunlarımın oyun yerleri bizim taze yerimiz oldu. Bahçelerde oynayacaklardı. Netice itibariyle 60 yıllık hayatımızı bir kenara bıraktık. Ve bizim için sıfırdan yeni bir hayat önümüze açıldı. Ben bu olayın 3. gününde ne yapmam gerektiğiyle ilgili süratli bir şekilde karar vermem gerektiğini düşündüm. Ya hayattan eli eteği çekecektik, bir yas ortamına girecektik. Ya da bu güzel evlatların adını, hatırasını yaşatmak için güçlü olacaktık, dimdik duracaktık. Ve evlatlarımızın hatırasını yaşatacaktık. Ben ikincisini seçtim. Süratli bir şekilde hemen mevcut tüm mal varlığımızı ve evladımın, Bilal'imin mevcut şirketindeki tüm mal varlığını heba etmeden önce şu kararı verdim, dedim ki evlatlarımın 1 lirasına dokunmayacağım. 1 lirasını da kimseye dokundurtmayacağım. Tüm hadise, tüm birikimimiz bir vakıf çatısı altında Bolu’ya hizmet etmek olacak. Allah'ın izniyle bol da hayır hizmetleri yapmaya karar verdik."
“EVE BALON MAKİNESİ KURDUM"
Evlatlarını kaybettikten sonra her gün mezarlarını iki kere ziyaret ettiğini belirten Yüksel Gültekin, "Ben her gün günde iki kere mezarlığı ziyaret ederim. Bir hayata başlarken, yani sabahleyin evden çıktığımda işim ne olursa olsun önce mezarlığa giderim. Evlatlarımla hasbihal ederim. Bir de akşam dönüşte olur.Bazen işim gereği şehir dışına gidiyorum. Kaçta gelirsem geleyim giderim mezarlığa. Gece birde, on ikide falan eve girmeden önce kesinlikle mezarlığa uğrarım. Evlatlarımla helalleşirim, sabah görüşmek üzere diye giderim. Psikolojimiz bu. Hanımım her gün, günde iki buçuk saatini mezarlıkta geçirir. Sekiz evladımızın hepsine tek tek Yasin okur. Her evladıma, ki bu arada bir mezarlık çalışma var diye bir on gün mola verdik. Acayip huzursuzum. Dört tane torunumun hepsine üçer balon takarım her gün. Balonlar havadayken yaşıyorlar gibi geliyor bana. Balonlar indiği anda gece de olsa değiştiririm. Eve balon makinesi kurdum. Balonlarım ve balon makinelerim var. Kendim imal ediyorum. Böyle gelen çocuklara da dağıtıyorum. Buradan uzaklaştığım anda sanki onlara ihanet etmişim gibi geliyor. Sağ olsunlar gelen giden dostlarımız oluyor. Olaydan sonra önce taziye oldu. Arkasından Ramazan'ı geçirdik. Nasip oldu bir hac ziyaretine gittik. Şikayetçi değiliz. Gece gündüz kapımız açık. Gelen herkesten Allah razı olsun. Samimi bir şekilde acımızı paylaşmaya geldiklerini biliyoruz. Acıların da paylaşılarak azalacağını biliyoruz. Netice itibariyle bir hafta uzaklaşmak bana inanılmaz uzun geldi. Anlatabiliyor muyum? Altı gün kadar uzaklaştık, inanılmaz uzun geldi. Buradan uzaklaştığımız zaman, yani mezarlıktan uzaklaştığımız zaman her gün gitmediğimiz zaman sanki, ya baba niye gittin, bizi niye terk ettin? Sanki bana kızacaklarmış gibi geliyor. Bu psikolojiyi nasıl azaltıyoruz? Yani bu psikolojiye nasıl dayanıyoruz? Şimdi ibadet eksikliği olmakla birlikte Rabbime inanan, kadere inanan bir aileyiz. Biz bu kararın Rabbim'den gelen bir kararı olduğunu inanıyoruz. Bizim bunu değiştirme gibi bir şansımız yok. Her gün mezara gittiğimizde ben üç dua ediyorum. Diyorum ki ‘Ya Rabbi evlatlarımın mezarlarını cennet bahçesinden bir bahçe eyle. Onlara kabir azabı gösterme, ferahlık ver. İkincisi: Torunlarım Gazze olayından başladığından beri boykot yapıyorlardı. Çok hassaslardı bu boykot konusunda. “Ya Rabbim akıl sağlığımı muhafaza et.” Üçüncü de diyorum ki; evlatlarım adına kapanmayacak hayır müesseseleri kuracak kadar bana sağlıklı ömür nasip et. Tahammülü çok zor bir hayat yaşıyoruz. Gündüzler neyse de, geceler hanımla baş başa kaldığımızda o psikolojiyi size anlatmam mümkün değil. Bir de çok okurdum beni bilenler bilirler. Bu süreçte artık biraz daha fırsat buldukça biraz daha kitap okumaya, teselli bulmaya gayret ediyorum. Bir de dediğim gibi evlatlarımızla ilgili hiçbir şeye dokunmayacağız. Hayatımızı idame ettirecek kadar kendi işimize devam edeceğiz. Arkadaşlarımız var burada, büroda. Onlara da bir ekmek kapısı. Mümkün olduğu mertebece işimizi devam ettireceğiz."
"BUNDAN SONRA HAYATAMIZDAKİ EN DEĞERLİ KİŞİLER EVLATLARIMIZIN ARKADAŞLARI"
"Yeni dönemde benim için önem kriteri değişti. Şimdi, hayatta en önemli olan varlık, burada olmayan ve hatırasını yaşatacağım evlatlarım. Ve en kıymetli varlıklar, benim için en değerli olanlar, evlatlarımın arkadaşları. Benim bu güzel evlatlarım, nasıl arkadaşlıklar kurmuşlar… Yani yaşamlarında, nasıl fedakârca arkadaşlarına yardım etmişler… Hayret ve gıpta ile seyrediyorum. İki küçük örnek vereyim: Gelinim vefat ettikten sonra, masasının üzerinde 18 kişiye verdiği bursun listesini buldum. Kimi öğrenci, kimi ev hanımı, kimi ise şahsi burs… Gelinim, eşiyle birlikte Afrika’da su kuyusu falan yaptırmaktan da öteye geçmiş. Afrika’da fakir birine ev yaptırmışlar ya… Geçen gün, çok yakın bir zaman oldu bu; 10 gün falan önceydi. Cumartesi günü, erken saatte kapımı biri çaldı. Bir erkek ve bir kadın... Dediler ki: "Beş yıl Bilal abinin şirketinde çalıştım. Buradan geçerken, Bilal abinin mezarını ziyaret etmeden geçmek istemedim." Hepsi çok güzel insanlardı ama “Bilal abi farklıydı,” dediler. "Bizim çocuğumuz olmadı, maddi imkânlarımız da çok yeterli değildi. Bilal abi bunu duymuş, tüp bebek yaptırmamız için bize yardım etmiş." Bir arkadaşı daha geldi Bilal’in. “Bir olay anlatayım,” dedi, “ama ruhaniyetleri zedelenmesin. Evlatlarım sevmezdi bunu yapmayı. Ama bir olay anlatayım.” Dedi ki: “Abi, senin oğlunu bilmezsin, ne kadar güzel bir adam olduğunu…” “Ne oldu?” dedim. “Kahramanmaraş depremi oldu. O sırada Bilal abi beni aradı, ‘Ne yapmamız gerekiyor, söyle’ dedi. Ben de ‘Konteyner almamız gerekiyor’ dedim. ‘Tamam, şimdilik sana üç konteyner parası gönderiyorum. İhtiyaç olursa yine ara,’ dedi. Bilal abi üç konteyner, öbürü dört konteyner… Neyse, bir şekilde parayı topladık. Bulgaristan’dan 150 konteyner aldık ama konteynerleri getiremiyoruz. Nakliye için araç lazım. Konsolos söz verdi ama konsolosa ulaşamıyoruz, bir şey çıkmıyor. Ben de Bilal abiyi aradım. ‘Bilal abi, 150 konteyner aldık ama getiremiyoruz,’ dedim. ‘Kaç araç lazım?’ dedi. ‘18 tır lazım, Bilal abi,’ dedim. ‘Neredesiniz?’ dedi. ‘Bulgaristan’dayız,’ dedim. Haritadan baktı. Dört saat sonra 18 tır oradaydı. Bilal abi, 18 tırı kiralamış. Dört saat içinde oraya ulaşmışlar…” Bizim evladımız, böyle bir evlatmış. Yani biri böyle, diğeri böyle… Hepsi böyle. Bu güzel evlatların tabii ki güzel arkadaşları var. Şimdi bana artık en yakın olanlar onlar. İşte, 21’inde sekiz ay olacak. Daha bir akşam, bir arkadaşının gelmediği gün yok eve. Buradaki doktor arkadaşları zaten sırayla, bir akşam olmasa öbür akşam bizimle birlikteler. Dolayısıyla, bundan sonra hayatımızdaki en değerli varlıklar onlar. Küçükten başlayalım: Enes’imin, Rümeysa’mın, Sena’mın ve Bilal’imin arkadaşları… Benim için hayatta en kıymetli olanlar onlar. Onlar bana evlatlıklarını devam ettirdiği müddetçe, ben onlara amcalık ve babalık yapmaya devam edeceğim. Bana en yakın olanlar onlar. Bu süreç içerisinde, kendi akrabalarımdan da sağ olsunlar tabii… Ama önemli olan: Evlatlarım ve onların arkadaşları. Benim için emanetlerim çok kıymetlidir."
"HERKESİ 'BAŞKA CANIMIZ YOK' PLATFORMUNA ÜYE OLMAYA DAVET EDİYORUM"
Yangında yakınlarını kaybeden vatandaşların kurduğu ‘Başka Canımız Yok’ platformuna dair konuşan Gültekin, “Ben mahkeme gününe kadar ‘Başka Canımız Yok’ oluşumunu takdirle takip ettim. Ama mahkeme gününe kadar uzak durdum. Şunun için uzak durdum: Ben bu davanın asla siyasete bulaşmasını arzu etmediğimi baştan beri söylüyorum. Yani şunu söylüyorum: Biz adil bir yargılamayı istiyoruz. Yargının üzerinde kimse gölge etmesini istemiyoruz. Dolayısıyla susmamın sebebi oydu. Platformdaki arkadaşlar süreci çok güzel yürüttü. Şu an buradan da söyleyeyim, zaten tüm yakınlarıma da mahkeme önünde de yaptığım açıklamada da çağrı yapacağım. Ben herkesin, benimle ilgilenen, beni seven, bu olaydan acı duyan, bizi takip etmek isteyen herkesin ‘Başka Canımız Yok’ platformuna üye olmasını kesinlikle teşvik ediyorum. Bununla ilgili de çalışmalarım olacak. Tabii çok koordineli bir şekilde çalışıyoruz arkadaşlar. Çünkü ben önce, acaba siyasi bir durum doğar mı, endişesini taşıdım. Ama böyle bir endişe yok. Herkes, evladının, annesinin, babasının, evladının, karısının, teyzesinin, halasının bu şekilde cayır cayır yakan canilerin hak ettikleri cezaları almasının peşinde. Ben de onun peşindeyim. Arkadaşlarla çok güzel bir diyaloğumuz var.”