GÜZELLİĞİNE MEFTUN, SUSKUNLUĞUNA ŞAŞKIN OLDUĞUM
Prof.Dr.Hasan Tutar Hocamız, Edip Cansever’in dizelerine atıfta bulunup, yeniden bir söyleyişle şiiri sloganlaştırıyor :
“İnsan yaşadığı yere benzer,
Güzel şehirler Bolu’ya benzer.”
Üniversite okumaya gelenlerin yerleşip kaldığı, iş nedeniyle gelenlerin ayrılamadığı, kökez içenlerin bağlandığı, kırmızı-beyazın renk olmaktan çıkıp bir aidiyete dönüştüğü, insanına kızsak da küssek de ayrı duramadığımız şehrimiz… Ama bizim, ama güzel.
Artık Eskişehir’de yaşayan kızımın iddiası, Bolu’nun tavuklarının lezzetinin bile bir başka olduğu yönünde. Gençlerin tabiriyle söylüyor hem: “yemin edebilirim ama ispatlayamam.” Peki, hem biz Bolulular’ı, hem dışarıdan gelenleri bu denli Bolu’ya bağlayan ne? Şehrimize gelen bir “ınfluencer” Bolu’ya “10 üzerinden 10” verdiğinde neden bu kadar “sevindirik” oluyoruz?Neden Ekim ortasında düşen karı, en soğuk dereceleri gördüğümüz zamanları gururla paylaşıp duruyoruz?
Lise yıllarında geldiğim Bolu’dan, üniversite yıllarında gitmek istedim. Gittim de. Gurbette geçen yirmi yıla yakın zamandan sonra, gurbetin gerçekten var olduğunu iliklerimde hissede hissede döndüm şehrime. Şimdi Bolu Dağı’na erişince kendimi güvende sayıyor, hiç sevmediğim tarhanayı evimden eksik etmiyor, mesai bitiminde bir çam dibine erişebilmeyi hayatın mucizelerinden addediyorum. Doğanın kucağında rehabilitasyon merkezi sanki, öyle bir huzur…
Bolu’nun kendine has bir bulutu var sonra; insanı içine alıp, rayihasında baş döndüren. Küçücük meydanını sanki dünyanın merkeziymişçesine sevdiren. Güne ortasından başlayıp, akşam inmeden bitiren. Yalnız, içli, kederli, hassas, alıngan, hep kendi içinde debelenen… Ama tutkun, ama özden.
Esnafı 10 kuruş alacak için yüzünüze bakabilir, vitrindeki çantayı “alacaksan” indirebilir. Şehir içi trafik Bolu için bile çok tuhaflaşabilir, biriciğimiz “Mecburiyet Caddesi” tüm cazibesini yitirip gidebilir. Yollar bakımsız kalabilir, atıl yapıların sayısı gün geçtikçe artabilir. Sanat filmleri sinemalarda gösterime girmeyebilir, konserler popüler kültür seçkisiyle vasatın altı beğenilere hitap edebilir. Şehirde sanat ve edebiyattan söz eden, “incelikleri anlayan” insanlar bulunmayabilir. Herkes daha yalnız, daha da yalnız kalabilir.Her şey git gide ucuzlaşıp, fiyatlar git gide artarken değerler avucumuzdan usulca uçabilir. Olabilir.
“Burası Bolu”dur, “her şey olu” dur! Boluspor şampiyon’u yaparız, tüm dertleri unuturuz. Bazlamanın arasına sarı tereyağını basar, kel peyniri ortasına doldururuz. Kabakları kucaklar, patatese tuzu bandırırız. Hele şimdi bir de tam mevsimi; bir sepet kanlıca toplayıverirsek, akşama tavayı köze vururuz. Başka memleketlerde ne olup bittiğini pek umursamayız, bize dokunmayın yeter, hemencecik unuturuz.
Başka söze hacet yok. Başımıza her şey gelebilir. “Ayı çıkabilir, taş düşebilir.” İtiraz etmeyiz, ses etmeyiz. Azla yetinmeyi bilir, olana razı olur, üstüne bir de mutlu oluruz. Biz Boluluyuz, yaşadığımız yere benzeriz. Ama sessiz, ama suskun.
NİLÜFER ERTEM ÖZKAN