Figen Çelebi
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit

İNSAN KALBİ NE TUHAF ŞEY!

İNSAN KALBİ NE TUHAF ŞEY!
A- A+ Paylaş
Reklam

Günümüzde insanların yoğun çalışma temposu ve diğer insanlarla olan ilişkileri nedeniyle
kendilerini unuttuğunu söyleyebiliriz. Herhalde bu durumundan da en fazla zararı,
birçoğumuzun kulak vermediği kalbimiz görmektedir. Duygularımızı, korkularımızı,
sevincimizi, acılarımızı ve daha bir sürü şeyi dış dünyadan arındırıp sadece hissederek
yaşayamıyoruz. Etrafımızdaki her şey ve herkes müthiş bir hızla geçip gitmekte. Onlar geçip
giderken durup kendimize bir bakıyor muyuz? Kalbimizde gerçekten ne hissettiğimize önem
veriyor muyuz? Yaşadığımız kargaşada bu sorunun cevabı büyük ihtimalle “Hayır!” olacaktır.
Bütün bunları düşünürken kitaplığımda gözüme çarpan kitap “Genç Werther’in Acıları” oldu.
Goethe’nin 18. yüzyılda yazdığı bu kitap yazıldığı dönemde insanları hem ruhen hem fiziksel
açıdan oldukça etkilemiştir. Kitabın asıl konusunun imkansız bir aşkı anlattığı belirtilse de
aslında özünde yaşanan acılardan dolayı kendini unutan bir insanı da görmekteyiz. Bir bakıma
yazar yaşadıklarının sonucunda aslolanın “anda kalmak” olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
Anda kalmak aslında kendinde/kendinle kalmak fikriyle eşdeğerdir. “Hem kendimle
fazlasıyla meşgul olduğumdan, hem de iç dünyam fazlasıyla fırtınalı olduğundan, başkalarını
kendi haline bırakmayı yeğliyorum”.
“En üzüldüğüm şey gençlerin en güzel vakitlerini aptalca dertlerle geçirmekten yaşamaya
fırsat bulamamalarıdır”. Kitabın 18. yüzyılda yazıldığından bahsetmiştik, demek ki o günden
bugüne bu tespit için pek bir şey değişmemiş diyebiliriz. Çoğu insan gibi dertlerimizin çoğu
zaman aptalca olmadığını ve çok önemli olduğunu düşünürüz. Bu bir bakıma
kişiselleştirmedir. Ancak aynı derdi bir başkasının yaşadığını gördüğümüzde “takıldığın şeye
bak” diyebiliyoruz. Bu resmen bir ikilem. Gerçekten de bu noktada “İnsan kalbi ne tuhaf
şey!” diyebiliriz.
“Sen haklısın dostum. Eğer insanlar sürekli geçmişi hatırlamak yerine şu günlerin tadını
çıkarsalardı bu kadar acı çekmezlerdi.” Tabiki de insan geçmişini tamamen silip atamaz ancak
anda kalmak istiyorsa içinde bulunduğu ana sahip çıkmalıdır. Böylece kalbini ve zihnini daha
berrak bir şekilde görebilir. Sis bulutları, belirsizlikler bir bir ortadan kalkabilir. Yaşamdan
gerçek anlamlar çıkarmak için içimize dönmeliyiz. Bugün toplum içinde yaşadığımız o duygu
karmaşıklığının ve geçmişe-geleceğe yönelik kaygılarımızın tek çaresi sanırım anda kalmayı
becerebilmek.
Bazen benim de sıkça düşündüğüm ve Goethe’nin de kaleminden döküldüğü gibi “Ah,
birazcık kaygısızlık beni dünyanın en mutlu insanı yapabilirdi.”

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Figen Çelebi yazıları

Çok okunanlar
Reklam
sanalbasin.com üyesidir