Osmanlı'da Ramazan Ayı

Osmanlı'da Ramazan Ayı
A- A+ Paylaş
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
Reklam

ZİMEM DEFTERİ

Osmanlı'da zenginler Ramazan günlerinde hiç tanımadıkları manav, bakkal vs, veresiye çalışan yerlere gider o dönemin "zimem defteri" olarak adlandırılan veresiye defterini isterlerdi.Baştan,ortadan ve sondan rastgele sayfalar seçerek borçlarını öderlerdi.“Silin borçlarını… Allah kabul etsin” der, çeker giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmezdi.

İFTAR VAKİTLERİNDE KAPILAR AÇIK TUTULURDU

Osmanlı’da Ramazan’da halk, çevresine iftar vermeyi büyük bir ibadet kabul eder, misafir ağırlamak için heveslenirlerdi. Ramazan boyunca iftar vakitlerinde kapılar açık tutulurdu. Böylece yolda kalan ve ihtiyacı olan herkes istediği eve girer iftar sofrasına dâhil olurdu. Bunun için tanıdık olmaya gerek yoktu ve iftar için gelenin kim olduğu da asla sorulmazdı.

YAZ TATİLLERİ ÜÇ AYLARDA OLURDU

Osmanlı Devleti’nde medreselerde yaz tatilleri “Üç Aylar”da verilirdi. Bu tatillerde seçilmiş medrese öğrencileri hem kendi bilgilerini pekiştirmek, hem de dinî konularda halkı aydınlatmak için İmparatorluğun farklı bölgelerine gönderilirlerdi. Bu gönderme olayına “cerre çıkmak” denirdi. Ramazan'da Cerre çıkmak gelenekti.

ARİFE ÇİÇEĞİ

Osmanlı’da bayramların bilhassa çocuklar için ayrı bir heyecanı vardır. Bayramlıklarıyla sokakta gezen çocuklara “Arife Çiçeği” denilirdi.Osmanlı'dan gelen “Arife Çiçeği” kavramı; bayramdan birkaç gün önce yapılan alışverişin ardından çocukların sabırsızlanarak giysilerini bayramdan bir gün önce, yani Arife günü, giyerek dolaşması olarak tanımlanırdı.

OSMANLI'DA BAYRAM

Osmanlı’da bayram, Sultanın bayram namazı için camiye gelişiyle başlardı. Namaz sonrasında saraya dönen padişah önce annesinin elini öpüp ardından diğer aile üyeleriyle bayramlaşırdı. Padişah, bayram tebriğinin ardından güzel işlemeli keselerle çocuklara para saçarak onları sevindirirdi.

YÜRÜME ADÂBI

Merdivenden çıkarken erkek arkadan gelirdi ki hem vücudu ifşa olmasın hem de hanımı düşerse tutabilsin diye. Aynı sebeple merdivenden inerken yine erkek önden inerdi. Yolda küçük, büyüğünün önünden yürüyemezdi.

KAHVENİN YANINDA SU VERİLMESİNİN NEDENİ

Kahvenin yanında su gelirdi. Şayet misafir toksa önce kahveyi alır, açsa suyu alırdı. Ona göre ya yemek sofrası hazırlanır ya da meyve ikram edilirdi.

KAPI TOKMAĞI

Kapıların üstünde iki tokmak olurdu; biri kalın biri ince. Gelen bayansa kapıyı ince tokmakla vururdu. Evin hanımı kapıyı ev haliyle bile açardı. Erkekse kalın tokmakla kapıyı vururdu. Evin hanımı kapıyı ya örtünüp açar ya da ailenin erkek üyeleri açardı.

PENCERENİN ÖNÜNE KOYULAN ÇİÇEKLERİN ANLAMI

Pencerenin önünde sarı çiçek varsa “Bu evde hasta var. Evin önünde hatta bu sokakta gürültü yapma.” anlamına gelirdi. Pencerenin önünde kırmızı çiçek varsa “Bu evde gelinlik çağına gelmiş , bekar kız var. Evin önünden geçerken konuşmalarına dikkat et ve küfür etme” anlamına geliyordu.

KAVUKLARIN ANLAMI

Osmanlı’da yüzyılın başında giyilen kavukların şekli ve cinsi herkesin sınıf ve mesleğine göre değişirdi. Kavuğun şekline bakarak o kimsenin mensup olduğu sınıf herkesçe tanınırdı. Böylece kavukların her biri bir sınıfı temsil ederdi. Böylece birbirlerinin eşyalarını giyemezlerdi.

OSMANLI'DA KAHVEHANELER

Mahalle kahveleri, günümüz kahvelerinden farklı olarak, ilmi, edebi konuşmaların, tarih sohbetlerinin yapıldığı ve hatta şiir ve manzumelerin okunduğu, hikâyelerin anlatıldığı, bilmeyenlerin, bilenlerden öğrendiği ettiği yerlerdi.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Manşet Haberler

Çok okunanlar
Reklam
sanalbasin.com üyesidir