İşte Doç. Dr. A. Emin Serin'in röportaj haberi:
-Söz konusu seçimlere geçmeden önce Sayın Emin Serin’i kısaca tanıyalım. Emin Serin kimdir?
1973 yılında Sivas’ta doğmuşum. Kuleli Askeri Lisesi ve Kara Harp Okulu mezuniyetlerinden sonra uzunca bir süre ordumuza hizmet ettim. 2012 yılında kendi isteğimle üniversitelerde çalışmaya başladım. Halen düşünmeye, analizler yapmaya, çalışmaya ve üretmeye devam ediyorum. Yüksek lisans eğitimimi, Gerede Deri Sanayisinin kalite yönetim süreçlerini incelediğim tezimle, doktora eğitimimi ise Balkan ülkelerindeki Türk dış yatırımlarını incelediğim çalışmamla tamamladım. Sivil toplum örgütlerinde aldığım görevlerin yanı sıra, Balkan ülkelerinde yürüttüğüm birçok proje mevcut.
“ÜLKEME VE HALKIMIZA EN GÜZEL NASIL HİZMET EDEBİLİRİM?”
- Daha önce subaylık şimdi de akademisyenlik görevinde bulunuyorsunuz. Avrupa’da da ülkemizi temsilen çeşitli görevlerde yer aldınız. Ayrıca sivil toplum örgütlerinde de etkin olarak çalışmalar yapıyorsunuz. Son seçimlerde ise siyasete adım attınız. Bütün bunların ışığında sizi siyasete yönlendiren sebepler nedenler neydi?
Yıllar boyunca mevcut kariyerimi sürdürürken özellikle yerel yönetimlerdeki, mülki idarelere bağlı kamu kurum ve kuruluşlarındaki, kısaca bürokrasinin her aşamasındaki gelişmeleri çok yakından izlemekteydim. Son zamanlarda ise ‘Artık ülkeme daha güzel nasıl hizmet edebilirim, halkıma nasıl daha faydalı olabilirim?’ şeklindeki düşüncelerle doluydum. İşte; 31 Mart yerel seçim süreci, bu düşüncelerimin, Gerede’ye olan yakınlığımla ve kadirşinas Geredelilerin bana ulaşmasıyla bütünleşen bir sürecin başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Bu düşünceler ve gelişmeler çerçevesinde siyasetin en etkin yol olduğuna kanaat getirerek siyasete adım attığımı söyleyebilirim. Gerede’deki dostlarımla, arkadaşlarımla, eve hapsedilmiş kahraman kadınlarla, etkisiz bırakılmış yiğit gençlerle ve toplumun her kademesindeki birçok kişiyle yaptığımız değerlendirmeler çok büyük bir etkendi. Bu noktada, insanlara hizmet etmek için, problem çözmek için, halka farklı bakış açıları getirmek için, bölgesel kalkınmaya katkılar sağlamak için bu göreve talip olmak kaçınılmazdı.
“MUHSİN BAŞKAN İNSANLARIN TAKDİRİNİ KAZANAN BİR LİDERDİ”
-Siyasete girmek için neden Büyük Birlik Partisi’ni tercih ettiğiniz?
Öncelikle dürüstçe şunu söylemem gerekir ki; keşke imkânımız olsa da yerel yöneticiler için parti zorunluluğunu kaldırsak. Bana göre profesyonel bir yerel yönetici halkına eşit şekilde hizmet etmek, günün her vaktinde ulaşılabilir olmak, bölgesine kaliteli, eşit ve sürdürülebilir hizmetler verebilmek zorundadır. Ayrıca bana göre, bir yerel yönetici, zenginleşmemeli, şahsına ait işyerlerinde rant üretmemeli, profesyonel olmalı, eğitimli olmalı, dürüst güleryüzlü ve sevecen olmalıdır. Ve bütün bunları herhangi bir parti adına değil, ülkesinin sınırlı kaynaklarını eşit şekilde halkına dağıtmak adına yapmalıdır. Zira; meselemiz partilerin ismi değil halkımızın huzurlu ve kaliteli bir yaşam sürebilmesi için ortaya koyduğumuz değerlerdir.
Ülkemizdeki siyasi yaklaşımları ve halkımızın beklentilerini incelediğimizde karşımıza şu çıkıyor. İnsanlar, metal yorgunluklarının, yozlaşmanın, liyakat sorunlarının, haksızlıkların ve kısacası eşit olmayan tüm uygulamaların etkisiyle bıkkınlık yaşamakta. Şunu kesin ifade ile söyleyebilirim ki, siyaset endüstrisinde liyakate, kaliteye, dürüstlüğe, değerlere, sürdürülebilirliğe ve ülke severliğe bu kadar ihtiyaç duyduğumuz bir dönem yaşamadık. Büyük Birlik Partisi açısından düşündüğümüz zaman da merhum Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu’nun ortaya koyduğu değerlerin ve siyaset anlayışının bu ihtiyacı karşılayacak en yakın anlayış olduğunu düşündüm. Kendisinin ülke insanımızca sevilen ve sayılan bir şahsiyet olduğunu görüyoruz. ‘Muhsin Yazıcıoğlu sağ iken bir oyumuz nasip olmadı, bu içimizde kaldı’ diyerek bize oylarını veren insanımız çok oldu. Parti yetkililerinin bize olan güveni ve ilgisinin de bu süreçte etkili olduğunu söyleyebilirim.
“STRATEJİK PLANLAMAMI VE SAYISAL ANALİZİMİ YAPTIM VE ‘BEN BELEDİYE BAŞKANLIĞINI ALIRIM’ DEDİM.”
- Bolu’nun Gerede ilçesine belediye başkan adayı olma fikir sizde nasıl oluştu? Ak Parti’nin Bolu’daki kalesi gibi görünen bölgede aday olmak cesaret isteyen bir tercihti. Bu cesaret sizde nasıl oluştu?
Gerede ile gönül bağımız var, bu şirin ilçenin fahri hemşerisiyim ben. 31 Mart seçimlerinde aldığım oyun iki katı kadar geçmişte karşılık beklemeden hayatına dokunduğum insan mevcut. Bana oy vermemiş dahi olsa halkın tamamıyla samimi duygularla yürüttüğümüz bir dostluğumuz var. Çocuklarla, gençlerle, deri işçileriyle, esnafla, kısacası halkın tümüyle yıllardır temas halindeyiz. Öncelikle olarak bu durum büyük cesaret ve ilham kaynağım idi. Bir başka bakış açısı olarak şunu söyleyebilirim ki; ülkemize hizmet etmek için cesarete gerek yok hepimizin bu noktada istekli ve gönüllü olması gerekiyor. Bunların yanında elbette ki rasyonel değerlere ve analizlere göre bu işe girdiğim de bir gerçek. Asla başarısız olacağımı düşünmedim. Stratejik planlamamı ve sayısal analizimi yaptım ve ‘Ben belediye başkanlığını alırım’ dedim. Ben seçim sonuçlarını, sadece alınan oyun miktarına bağlı olarak edinilmiş makam koltuğu ile ölçmem. Bana göre bu seçimin kazananı, bana güvenerek oy veren vatandaşlarımızın cesareti.
“BU KADAR İLGİ GÖSTERİLECEĞİNİ TAHMİN EDİYORDUM”
-Aday oldunuz sahaya indiniz. İnsanlar sizi nasıl karşıladı? Geredeliler’de beklediğiniz teveccühü gördünüz mü?
Adaylığımı açıkladığım günden itibaren çok büyük bir ilgiyle karşılaştığımı söyleyebilirim. Bu kadar ilgi gösterileceğini tahmin ediyordum. ‘Tam istediğimiz kişi, tam istediğimiz zaman, tam istediğimiz ekip’ şeklindeki telkinlerle çok karşılaştık. Her il ve ilçede olduğu gibi, “sizi açıktan destekleme imkânımız yok ama yüreğimiz ve tüm desteğimiz sizinle” diyen çok sayıda insan mevcut. Özellikle Gerede’nin kahraman kadınlarının, yiğit gençlerin, ülkesi için her şeyin güzel olmasını isteyen esnafımızın desteği, sokaktaki vatandaşımızın samimi yaklaşımı inanılmazdı. Bir başarı öyküsü yazmak için bu insanların yüreği, samimi duyguları ve bizim dürüstlüğümüzden başka hiçbir şeye gerek yok.
“HİÇ KİMSEYE HİÇBİR VAATTE BULUNMADIM, KİMİN KAYNAĞINI KİME VAAT EDECEĞİM Kİ.”
- İnsanlara neler anlattınız? Ne gibi vaatlerde bulundunuz? Çünkü karşınızda hükümet destekli AK Parti adayı vardı. Vaatler konusunda onlar kadar cüretkâr olmanız beklenemez. Bu perspektifte Geredeliler’e neyi değiştireceğinizi söylediniz?
Felsefi derinliği yüksek, anlaşılır, toplumun her kesimine hitap eden bir kampanya yürüttük. Süremiz fazla olmamasına rağmen harika bir ekip kurarak işe başladık. Birbirini anlayan, fedakârca çalışan, saygılı, ülkesini seven ve daha da önemlisi Gerede’nin gelişmesi için kaygılar taşıyan bu yiğit ekibin her üyesini bu vesileyle minnet duygularıyla kucaklıyorum. Kampanyanın asıl temasını, kimseye hiçbir şey vaat etmemek oluşturdu. Zaten kimin kaynağını kime vaat edeceğim ki. Bildiğiniz üzere tüm kamu kurumları gibi belediyeler de halkındır, devlet vatandaşı için vardır. Devlet, vatandaşı huzurlu ve sağlıklı yaşasın diye onu ayakta tutan ana unsurdur. Ben hiç kimseye vaatte bulunmadım. Sadece şunu söyledim: ‘Tarafsız olacağım, eşit olacağım ve her zaman ulaşılabilir olacağım. Değişmeyeceğim, aynı temizlikte kalacağım. Asla kişisel yatırımım olmayacak, zenginleşmeyeceğim.’ Halka vaat vermeye gerek yok. Çöp tenekesi koyacağım, yolunu yapacağım, su hizmetini vereceğim, kanalizasyon sistemi yapacağım gibi vaatlerde bulunmaya gerek yok, bunlar zaten belediyelerin ana görevleridir, bunları zaten yapmak zorundadır. Vaatler üzerinden yapılan seçim kampanyaları dikkat ederseniz son dönemlerde çöktü. Geredelilere neyi nasıl yapacağımı, yöntemimin ne olacağını, birlikte hangi sorunu nasıl çözeceğimizi, şehri nasıl kalkındıracağımızı anlattım. Reklam panolarında sırıtan bir surat değil yüz yüze dertleşen bir figürdüm, giyindirilmiş arabalarda insanları rahatsız eden siyasetçi değil, iyi giyinmiş profesyonel bir yönetici adayıydım, siyasi partisiyle ve yatırımlarıyla konuşulan bir aday değil, siyaset üstü duruşuyla, değerleriyle ve yöntemleriyle konuşulan bir adaydım. İnsanlar bu duruşumu, ekibimin samimiyetini sevdi, seçilmemiz durumunda Gerede’ye yapacağımız katkıları arzuladı, bizlere her anlamda inandı. İnsanlara Gerede hakkındaki doğru bilinen yanlışları anlattık, kulaktan kulağa yayılan başarısızlık öykülerinin ne kadar yersiz olduğunu anlattık, toplumun kendi dinamikleriyle neler yapabileceğini anlattık, gençlerle ve kadınlarla üretebileceğimizi, satabileceğimizi, Gerede’yi marka şehir yapabileceğimizi anlattık. Hep derim ki, bizim gibi kişiler için topluma hizmet, adaylık sürecinde başlar, seçilmiş olmamız şart değildir. Duruşumuz, rakiplerimiz hakkındaki tutumlarımız, konuşmalarımızın doğruluğu, kampanyamızın kalitesi, seçilmemiz durumundaki kalitemizin de göstergesidir.
“HİÇ BİR ŞEKİLDE ÜZÜLMEDİM”
-Uzun seçim kampanyası sürecinde sizi en çok üzen şeyler nelerdi?
Aslında duygusal bir insanım, örneğin, haksızlığa uğramış bir insanın hikâyesi beni üzebilir, ancak devlet geleneğiyle büyüdüğüm için olaylara rasyonel ve farklı bakış açılarıyla bakabiliyorum. Dostlarım, yol arkadaşlarım, çevrem sakinliğime, sabrıma ve merhamet duygularıma bazen kızsa da, sakin olmanın her zaman insanın doğru yolu bulmasının ilk şartı olduğuna inanırım. Seçim döneminde beni hiçbir şeyin üzmediğini söylesem belki de inanmazsınız. Yol arkadaşlarım ve ben Gerede’yi daha iyi yönetebileceğimiz iddiasıyla bir yola çıktık ve bunu nasıl yapacağımızı da halkımıza anlattık. Hiç kimseyi üzmemeye, saygıdeğer siyasi rakipler hakkında kötü sözler konuşmamaya özen gösterdik ve sadece neyi nasıl yapacağımızı anlatmaya odaklandık. Dolayısıyla bizim üzer gibi görünen hiçbir detaya takılmadan biz işimizi yapmaya özen gösterdik. Ben düşündüklerimi anlatabildiğime, halkın da bunu çok iyi anladığına inanıyorum. Seçim sonuçları net olarak bunu göstermektedir. Az önce söylediğim gibi, ben seçim sonuçlarının analizini sadece sayısal verilerle yapmam. 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları Gerede halkının tercihlerinin, düşüncesinin, iletişim dilinin anlaşılması için derslerle dolu bir süreç olmuştur.
“ÇOCUKLARA O FIRSATI VERMEK İSTERDİM”
- Peki, bu süreçte en mutlu olduğunuz an ne oldu?
Böyle anlar o kadar çok ki hangi birini anlatsak. Evine davet edenler oldu, çay içmeye, sohbet etmeye çağıranlar oldu. Belki de hiç siyasi parti ismi telaffuz etmeden konuştuğumuz, dertleştiğimiz, proje fikirleri ürettiğimiz binlerce insan var. Herkesin söylediği şuydu: ‘Biz siyasetten bıktık, yerel siyasetin amacı eşit hizmet almamız olmalı.’ Bir başka unutamadığım an ise, doğum günümdür. Ekibim, çocuklar, kadınlar ve aileler bana sürpriz doğum günü kutlaması yaptılar, o sırada belli edemesem de çok duygulandım, bu, beni benimsediklerini gösterir. Minik çocuklardan danışma kurulu oluşturdum, okuldan çıkan çocukları karşılıyor, onlarla sohbetler ediyordum, siyasetin olmadığı bu karşılaşmalarda o minik yüreklerin şehirleri için ürettikleri fikirleri duymalıydınız. Bir minik danışmanım ‘Başkanım seçilirseniz bana ne vaat ediyorsunuz?’ demesi üzerine ‘Makamımı size vereceğim” cevabını verdim, çok mutlu olmuşlardı. Seçilmeyi, makam odamı o yürekli minik yavrularımıza tahsis etmeyi, kendi çalışmalarımı sokakta, kaldırımda, halkın arasında yürütmeyi çok isterdim.
“SONUÇLARI ALINAN OY İLE ÖLÇMÜYORUM”
- 31 Mart günü geldi ve o akşam sonuçlar belli oldu. Yüzde 32 oy alarak ikinci oldunuz. Ak Partili rakibiniz ipi göğüsledi. Sonuçları değerlendirecek olursak bu netice karşısında ne hissettiniz? O an ki duygularınız ne oldu?
Seçim sonuçlarını alınan oy oranı ile ölçmüyorum demiştim az önce. Bana göre Gerede halkı demokrasiye olan katkısıyla, düşüncelerini sandığa yansıtma şekliyle, farklı yönetim modellerine olan ilgisini gösterme cesaretiyle bu seçimin kazananı oldu. O an ki en baskın duygum şu idi, “bir göreve talip oldum, halka kendimi anlattım ve halkın büyük bir kısmı bana inandı dolayısıyla ben görevimi yaptım”. Kampanya sürecinde insanlara gösterdiğim özenle, farklı iletişim yöntemlerimle, ülkemizin ihtiyaç duyduğu temiz siyaset diliyle ve hem seçmene hem de rakiplerime gösterdiğim saygıyla bir model oluşturmak istedim ve bunu başardım. Seçim sonuçlarının daha birçok yönden değerlendirmesi yapılabilir. Mutlaka ilgililer bunu yapıyorlardır.
“KENDİ KAMPANYAMIZIN GÖNÜLLÜSÜ İDİK”
- Yorucu ve çekişmeli bir maratonda ikinci oldunuz ancak çok büyük bir oy oranı yakaladınız? Sanırım Büyük Birlik Partisi’nin en yüksek oy oranı yakaladığı bölge Gerede oldu. Bunu neye borçlusunuz? Sizi yüzde 32’ye taşıyan maddeler neydi? Nasıl bir dil kullandınız ki insanlar size bu kadar güvendi?
Sosyal medyayı çok iyi kullandık, fotoğrafların açısından, güneşin açısına kadar, beden diline kadar her şeyi kampanyaya yansıttık. Sloganlar, kullandığımız müzikler, iletişim modellerimiz, kullandığımız dil halkın anlayabileceği şekilde idi. İnsanlar bizde güler yüz, samimiyet, yakınlık buldular. Hiçbir ayrım yapmadan toplumun her kesimiyle iletişim kurduk, kendimizi anlatırken metinlere çok dikkat ettik. Yeni nesil bir kampanya yürüttük. Çok iddialı ifade ediyorum ki, büyükşehirlerde yürütülen kampanyalardan daha kaliteli bir modeldi bizimkisi. Yakın il ve ilçelerde yürütülen kampanyalarda kopyalandığımızı biliyorum. Hiçbir profesyonel yardım almadık. Tüm kampanyayı ben ve bana inanan yürekli insanlarla birlikte yürüttük. Aslında kendi kampanyamızın gönüllüsüydük. Kendime ve ekibime çok inandım. İnanmasaydık başaramazdık.
“VATANDAŞ SAMİMİYET VE TARAFSIZLIK İSTİYOR”
-Bu süre zarfında siyaset açısından yeni bir deneyim kazandınız. Seçim döneminde binlerce insanla etkileşim kurdunuz. Bir akademisyen ve bir siyasetçi gözüyle baktığınız zaman insanlar siyasetçilerden ne bekliyor? Vatandaş neyin değişmesini istiyor?
Vatandaş; sermaye sahibisin, patronsun, şu kadar çalışanın var, şu kadar gücün var bunlara bakmıyor. İletişim stratejine bakıyor, beden diline bakıyor, ne söylediğine, bu işi yapıp yapamayacağına ve liyakatine bakıyor, ben bunu gördüm. Rakiplerim yüzlerce vaatlerde bulundu, kitapçıklar bastırdı, araçlar giydirdi, konvoylar yaptı, pankartlar astırdı ama ben hiçbir vaatte bulunmadım, bu saydıklarımın hiçbirisini yapmadım. Yaptığım tek şey, özgeçmişimi bir A4 kâğıdına bastırıp insanlara vermek ve onlardan kendilerini yönetmek için yetki istemekti, yani onlardan iş istedim aslında kendim ve ekibim için. Eğer ülkemizde yürütülen siyasi kampanya stratejileri doğru ise benim Gerede gibi bir yerden bu kampanya yöntemiyle bu kadar oyu almamam lazımdı. Bu nedenle bu seçim sonuçları incelenmeli diyorum. Demek ki, siyaset dilinin, yöntemlerinin, insanlara yaklaşım modellerinin gerçekten değiştirilmesi gerekiyor ki Gerede’nin kadirşinas halkı bana bu kadar güvendi ve oylarını verdi. Bu nedenle sadece Gerede’de değil, Bolu’da ve hatta tüm ülkede bir örnek model oluşturduğu konusunda iddialıyım. Halkımız dürüstlük, tarafsızlık, samimiyet duygularını yaşamak istiyor. Vatandaş kibirden, egodan, ulaşılmazlıktan sıkıldı artık.
“KOCAMAN BİR EVET”
-Seçimler gelir geçer çok kişi siyaset arenasına girer çıkar. Siyasi serüveninizi burada tamamladınız mı yoksa ilerleyen dönemlerde de sizi yine siyaset sahasında görecek miyiz? Baktığınız zaman hiçte azımsanmayacak bir oy oranı yakaladınız. Bunu değerlendirecek misiniz?
Bu soruya kocaman bir evet şeklinde cevap veriyorum. Elbette ki değerlendireceğiz ve değerlendirmeye başladık. Peki, nerede değerlendireceğiz? Bu kısmı net değil. Topluma faydalı olmanın yolu her nereyse orada olmaya çalışacağım. Sivil toplum örgütlerindeki çalışmalarım sürüyor, seçim sonuçlarının değerlendirilmesi anlamındaki görüşmelerimiz sürüyor ve her fırsatta sizlere bu yazıda anlattığım konuları toplumun her kesimine aktarmaya çalışıyorum. Yani sizin anlayacağınız, ülkemi seviyorum, hizmet etmek istiyorum. Belirli aralıklarla Gerede’yi ve Bolu’yu ziyaret ediyorum, dostlarımızla, fikir sahipleriyle sohbetlere katılıyorum. Yani; tecrübem var, umutlarım var, ufkum var, ülkem için yapabileceğim işler var, seçime girdik kazanamadık ve bölgeyi terk ettik gibi sığ düşüncelere kapılanlara tokat niteliğinde bir duruşumuz var.