CEREN’İN YAKIN ARKADAŞI DOSTLUKLARINI BÖYLE ANLATTI

Kartalkaya Grant Kartal Otel yangın faciasında kızıyla birlikte hayatını kaybeden Ceren Yaman Doğan, geride acı dolu bir eş, gözü yaşlı bir aile ve O'nu hiçbir zaman unutmayacak, yüreği yaralı dostlar bıraktı. O dostlardan biri de Yeşim Uğur Topaloğlu’ydu. Topaloğlu, yakın arkadaşı Ceren için duygu dolu bir yazı kaleme aldı.

CEREN’İN YAKIN ARKADAŞI DOSTLUKLARINI BÖYLE ANLATTI
A- A+ Paylaş
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
Reklam

 

Topaloğlu, Ceren Yaman Doğan ile dostluklarını işte böyle anlattı:  

Nasıl tarif edilir ki….  

Küçük şehirde yaşamayan anlayamaz bu acıyı… 

Bolu’da çok ama çok büyük bir aileye sahibizdir biz… 

Çocuksun, küçük bir şehirdesin, sokakta oynayacaksın ama bir yandan da ailen bir sınavdan bahsediyor. Anadolu Lisesi sınavıymış, İngilizce eğitim veriyormuş. Ne cep telefonu var, ne de televizyonda izleyecek binlerce kanal. Acun İngilizcesi bile yok ortalıkta daha. Biz o sınavı kazanan dostlardık Ceren’le, o yaşta çalışıp girmiştik sınava. Daha fetöcüler optik sonuçlara müdahale edemiyordu. 

1992 yazında, Bursa’nın Armutlu köyünden babalarımızın aldığı yazlıklarımızla dostluğumuzun temellerini atmaya başlamıştık. Her yaz dolu dolu geçen otuz günümüz vardı. Küçüktük tabii, annelerimizin koyduğu ağır kurallar vardı ama biz hep o kuralları çiğnemenin peşindeydik. 

Bizim sitenin biraz ilerisinde, ışıklandırması olmayan bir zeytinlik vardı. Akşamları zifiri karanlık olurdu, korkardık. Ama her akşam el ele tutuşup koşarak geçerdik o alanı. “Geçmeyelim” demezdik, inatçı bir ikiliydik; kafamıza koyduğumuzu yapardık. 

Biz yine küçüktük. Sitenin gençleri giyinip süslenip diskoya giderdi. Biz ikimiz, arkalarından bakıp “Biz de bir gün büyüyeceğiz” derdik. Gidemediğimiz için çok üzülürdük.  

Bütün günümüzü denizin üstündeki dubada geçirirdik; ne acıkırdık ne de yorulurduk. En büyük keyfimiz, gitar çalan arkadaşlarımızla yakamozu izleyerek Akdeniz Akşamları şarkısını bağıra bağıra söylemekti geceleri. 99 Yalova depremini de birlikte yaşadık biz o yazlıkta gece 03:02’de. Tek ağladığımız zaman o zamandı sanırım, çok korkmuştuk. 

İkimizin de kız kardeşi var ve ikisinin de adı İrem. 

Bolu’daki evlerimiz de çok yakındı bizim. Okul servislerimiz de aynıydı tabii. Her sabah durakta buluşup okula giden, öğlen yemeği için eve dönen, öğleden sonra yeniden okula giden bir nesildik biz. Aynı sınıfta değildik; Ceren benim bir alt dönemimdi ama bu rutini altı sene boyunca yaşadık. Yani görüşmediğimiz tek bir gün olmazdı. 

Hafta sonları ise hep birimizin annesi dışarı çıkmamıza izin vermezdi. Çıkıp da gidilecek iki yer vardı Bolu’da: ya Ekol Cafe, ya da ismini hatırlayamadığım hamburgerci. Ama olsun, yine de çıkamazdık; “Evde takılın” derlerdi. İzin alabildiğimiz cumartesilerde ise (ya o Aysel Sultan’a yalvarmış olurdu, ya da ben Türkan Sultan’a), aman Allah’ım, mutluluğumuz tarif edilemezdi. 

Böyle geçip gitti yıllar. Ben üniversite okumaya Ankara’ya, Ceren’im ise İstanbul’a gitti. Olsun, yine dolu dolu geçen yazlarımız vardı bizim. Hiç ayrılmadık, daha doğrusu bu güzel dostluk hiç kopmadı. Hep bir telefon uzaktaydık. Aylarca sesini duymayabilirdim bazen, ama o hep oradaydı, bilirdim. 

Hayatlarımıza önce eşlerimiz, sonra da çocuklar girdi. O hep bir adım öndeydi benden. Hep anlatırdı bana. Rıfat ile tanıştığımda ise, “Bir dostum daha oldu benim” demiştim. Cerenimin gözleri bir ayrı parlar olmuştu.  

8 Ekim 2008 günü Lalin katıldı ekibimize. Ankara’daydım. Rıfat aradı, “Lalin geldi” diye. Mesa Hastanesi’ne nasıl gittiğimi bir ben bilirim. Odaya girdiğimde, Ceren’im yorgun ama tam bir anne edasıyla karşıladı beni. Lalin’in odaya sardığı o mis koku hâlâ burnumda. 

Kankam doğum yapmıştı; ben onlardan daha şaşkındım ama nasıl güzel bir andı anlatamam. O gün anladım, Ceren’in hayatının değişeceğini. O minicik ellere dokunuşu, o yeşil gözlerindeki mutluluk çok başkaydı. Ben bu duyguyu altı sene sonra yaşayınca anladım tabii. Aradım yine Ceren’i, “Korkuyorum,” dedim, “Ya beceremezsem anneliği…” 

“Sakın korkma,” dedi. Bir sürü telkinde bulundu bana. Yine…  

O cin gibi bakan yeşil gözlerin, kısacık saçların, kafanda bitmeyen o güzel fikirlerin, planların, herkesi bir araya getirme becerin… Kimin neye ihtiyacı varsa en önde koşuşun, küçük büyük demeden herkesi saran sıcak kalbin, hiçbir özel günü unutmayan hafızan, selam vermeden geçemeyeşin, sadece İrem’e değil hepimize yaptığın ablalığın, herkese ismiyle hitap edişin, projelerinle yaptığın girişimciliğin, Atatürk sevdan, Rıfat’a olan o güzel bakışın, mükemmel ama son derece mükemmel anneliğin, modernliğin, şıklığın, hiç bitmeyen ve hep ışık saçan enerjin, içimizi ısıtan o gülüşün… 

Seni tarif etmek imkânsızmış, şimdi anladım. 

“Bu dünya insanı değildi” der bazen büyüklerimiz. Sanırım, sen onlardanmışsın, Ceren’im. 

Kızınla gittiğin yerde de çok mutlu olursun umarım. O güzel gülüşün bize bıraktığın en değerli hediye. Buraya kadarmış dostum. 

Lalin’imiz ile nur içinde uyu.. 

Yeşim UĞUR TOPALOĞLU 

 

Reklam

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Manşet Haberler

Çok okunanlar
sanalbasin.com üyesidir