
İnsanı değil parayı önceleyen anlayış ihmalkarlık ve liyakatsizlikle birleşince dünyanın en büyük otel yangınları arasında ilk 10'a girdi Grand Kartal Otel yangını.
36'sı çocuk toplam 78 can... 78 ayrı dünya...78 farklı hayat, yıkılan hayaller, sönen umutlar, yaşanamayacak sevinçler mutluluklar...
Çocuklar öldü, anneler babalar, büyükanneler, halalar, teyzeler, amcalar öldü... Aileler yok oldu.
Bolu'nun yakından tanıdığı isimler de vardı yitip giden canlar arasında. Komşularımız, dostlarımız, arkadaşlarımız... Bolulu İş İnsanı Ceren Yaman Doğan, kızı Lalin Doğan, Bolu eski Milletvekili Mehmet Güner'in kızı aynı zamanda Bolu'nun tanınmış avukatlarından Yüksel Gültekin'in gelini Zehra Sena Gültekin, oğulları Bilal Gültekin, Enes Gültekin, kızı Rümeysa Gültekin, torunları Muhammet Selim, Yusuf Sinanettin, Bekir Sadık ve koruyucu aile oldukları Doğu Türkistanlı Sümeyye... Bolu Çimento Fabrika Direktörü Mehmet Cem Doğan, eşi Ayşemin Elif Doğan ve kızları Ayşe Maya Doğan... Yangından kurtulamayan diğer isimler gibi 21 Ocak günü sabaha karşı melek olup uçtular bu dünyadan.
Grand Kartal yangınında eşini ve biricik kızını kaybetti Rıfat Doğan. Bolu'da tanınan, herkes tarafından sevilen bir aileydi Doğan Ailesi. Ceren eşini Lalin de babasını emanet edip gitti Bolu'ya.
Yangında yakınlarını kaybeden diğer insanlar gibi Rıfat Doğan'ın da bir gecede tüm dünyası değişmiş, altüst olmuştu adeta. Hayatta en sevdiklerini toprağa verirken, yeni bir mücadele başlıyordu.
Kartalkaya'da yakınlarını kaybedenler 21 Ocak'ta başlayan kader birliklerini tüm ülkeye örnek olacak adalet mücadelesine dönüştürdüler ve büyük bir aile oldular.
Şimdi onlar, kaybedilen canlar büyük bir yara olarak kalmasın içimizde... gidişleri değiştirsin kötü olan ne varsa güzel ülkemizde.
Başka Lalinler, başka Selimler, başka Yusuflar, başka Bekirler, Başka Sümeyyeler, başka Ayşeler küçücük yaşlarında ayrılmasın bu dünyadan diyerek büyük bir mücadele başlattı.
İşte bu mücadelenin önde gelen isimlerinden biri oldu Rıfat Doğan.
Rıfat Doğan, yaşadıklarını tüm samimiyeti ile Bolu Gazeteciler Cemiyeti Bayram Gazetesi'ne anlattı:
CEREN BENİ BOLU'YA EMANET ETTİ
"İnsan hayatı bir gecede değişmiş oldu. Sabah kahvaltısından akşam yemeğine, gece yatmadan gün içindeki tüm aktivitelere kadar her şey değişti. Bütün hayatım sıfırdan değişti. Eskiden bir şey yapmaya çok hevesli olduğum şeyleri bile şu an yapasım gelmiyor. Oysa ben, çok hobisi olan, çok hareketli bir insandım. Şu an neredeyse hiçbirine ilgim yok. Ne derler ona, hevesim kalmadı.
Akşamları bekliyorum, telefonum çalsın da “Yemeği kaçta yiyeceğiz?”, “Kaçta geleceksin?” diye sorulsun. Arayan yok. Veya “Baba, ben hazırım, hadi beni kursa bırak.” diyen yok. “Baba, hadi şunu yapalım.”, “Babacığım, şu saatte dersim bitiyor, bir film ayarla, oturup seyredelim.” diyen yok. Tamamen anların beklentisi içindesin. Hafta sonları bir programımız olurdu, arkadaşlar gelirdi ya da biz arkadaşlara giderdik. Tabii karımın organize ettiği bir organizasyon olmadığı için eksik kalıyorsun.
Ben şanslı olanlardanım. Ceren beni Bolu'ya ve geniş aileme emanet etti. Sağ olsun, tüm geniş ailem, dostlarım ve Bolu halkı beni sarıp sarmalıyor.
İNTİKAM DEĞİL, ADALET İSTİYORUZ!
Tabii, ne yaparsanız yapın, sevdiklerinizin geri gelmeyeceğini biliyorsunuz. Sistem öyle yürümüyor. Zaten öyle bir sistem olsa Ceren der ki: “Rabbim, bana Rıfat’ı yolla, Lalin’i al.” Ben de her anne baba gibi koşarak giderim. Bunun olmayacağını, onların geri gelmeyeceğini biliyoruz. Bu yüzden adalet arayışı içindeyiz.
Adalet arayışımız yanlış anlaşılmasın, biz intikam değil adalet istiyoruz. Çünkü hep yanlış lanse ediliyor. Halil Ergül, "otel sahibi ve ailesi" olarak geçiyor çoğu yerde. Hayır, otel sahibi sadece Halil Ergül değil, otel sahipleri var. Otelin diğer sahipleri de tutuklandı. Zaten baştan beri olması gereken buydu. Umudumuz, dava sürecinde hepsinin aldıkları cezaları çekmeleri.
Neden? Çünkü ben Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Üyesiyim. Bu bir sır değil. İnternete girip Ticaret Sicil Gazetesi’ne baktığınızda her şeyin apaçık ortada olduğu görülüyor. Burası bir aile şirketi olsa da aynı zamanda bir anonim şirket. Anonim şirkette yönetim kurulu olur, bir de hissedarlar bulunur. Yetkili iseniz yönetim kurulundasınızdır, yetkili değilseniz sadece sermayedar olarak hissedarsınızdır.
Ticaret Sicil Gazetesi’ni açıp baktığınızda Grand Kartal Şirketi’nin yönetim kurulunda Halil Ergül, Emine Murtazaoğlu Ergül, Ceyda Hacıbekiroğlu ve Elif Aras’ın bulunduğunu görebilirsiniz. Bu demektir ki, tüm yetkiye ve yönetime sahip olanlar onlardır. Ve bu, olayda tamamının sorumluluğu olduğu anlamına gelir.
Ayrıca, anonim şirketin atadığı bir genel müdür var: Emir Aras. O da burada tamamen sorumludur. Elif Aras ve Ceyda Hacıbekiroğlu sadece hissedar olarak kalabilirdi, ancak yetkileri olduğuna göre yönetim kuruluna alınmışlar demektir. Yönetim kuruluna alındılarsa yetki ve sorumlulukları var demektir.
65 günün sonunda tutuklanmaları ve tutuklu yargılanacak olmaları, biraz olsun yüreğimize su serpti.
YAKINLARINI KAYBEDENLERLE YENİ BİR AİLE OLDUK
Yakınlarını kaybedenlerle gerçekten yeni bir aile olduk, adeta akraba olduk. 65 gün önce bu kadar sık görüştüğüm tek kişi eşim Ceren'di. Ceren'le bu kadar sık görüşüyordum. Ama artık onlarla sürekli iletişim halindeyiz. Yan yana geldiğimizde birbirimize iyi geliyoruz, ayrılmak istemiyoruz.
Bu süreci değerlendirirken kendi fikrimi söyleyebilirim, çünkü herkesin kendince bir fikri var. Sürecin normalden biraz daha hızlı ilerlediği kanısını taşımama rağmen, şirketin yönetim kurulu üyeleri Emine Ergül, Ceyda Hacıbekiroğlu ve Elif Aras’ın en baştan beri alınması gerektiğini düşünenlerdenim.
Tabii bizim beklentimiz, sürecin bir an önce tamamlanması. Ancak bunun çok da mümkün olmadığını biliyoruz. 65 gün geçti ve biz hâlâ iddianamenin hazırlanmasını bekliyoruz.
BU DURUM OLASI KAST
Şu örneği veriyorum: Bir arabanın frenlerinin kesik olduğunu biliyorsunuz ama buna rağmen size o arabayı kiralıyorum. “Bir şey olursa vites küçülte küçülte yavaşlaya yavaşlaya durursunuz.” diyorum. Ancak siz arabayla duramıyor, bir yere çarpıyor ve hayatınızı kaybediyorsunuz.
İşte bu, olası kast. Çünkü frenlerin kesik olduğunu biliyor ve sizi bile bile ölüme gönderiyorum.
Bu olay da aynı şekilde. Eksiklerin olduğunu biliyorsun, üstünü kapatmaya çalışıyorsun. Buna rağmen müşteri kabul edip ceplerinden paralarını alıyorsun. Yangın çıkınca da “kaza” diyorsun. Öyle bir şey yok.
Sen tüm tedbirlerini alırsın, buna rağmen bu yaşanırsa kaza olur. Ama yalan raporlarla ruhsat alıp müşteri kabul ediyorsan, bu olası kasttır.
Beklentimiz, iddianamede de bunun olası kast olarak değerlendirilmesi.
BOLULU OLDUĞU İÇİN O OTELİ TERCİH ETTİK
Felaketin yaşandığı günden bir gün önce odamızı ayırttık. Bolulu olduğumuz ve Bolu’da yaşadığımız için hiçbir firma aracılığıyla değil, doğrudan bağlantıya geçerek oda bulduk.
Diğer otellerde yer var mıydı bilmiyorum, çünkü hiç bakmadık. Eşim özellikle orayı tercih ediyordu. Bolulu olduğu için, Bolulu olarak manevi bağları olduğu için…
Bildiğimiz aile, bildiğimiz otel… “Herkes herhalde işini düzgün yapıyordur.” diye düşündük. Aksini hiç düşünmedik. Çünkü biz de kendi işletmemizde her şeyi en iyi şekilde, kendimiz kullanacakmışız gibi yaparız. Herkesten de aynı özeni bekleriz.
Hatta yer bakarken bir arkadaşımıza, “İsterseniz başka bir otelde kalın.” dedim. Ama Ceren istemedi. “Grand Kartal’da kalalım.” dedi.
Tabii ki biz birbirimize burada sahip çıkacağız. Bolu küçük bir aile gibidir. Her seferinde söylüyorum: Ceren beni Bolu’ya emanet edip gitti. Daha önce birkaç programda da söylemiştim.
Ben depremde burada olmadığım için bilmiyorum ama arkadaşlar, “Biz en son Bolu’yu bu kadar hüzünlü depremde görmüştük.” dediler.
Sağ olsunlar… Yolda, sokakta, gelip giden, arayan soran tüm dostlarımı yanımda hissediyorum. Tanıdık tanımadık herkes destek oluyor. Biz birbirimizi tanımasak bile simayen biliriz, selamlaşırız. Bolulular birbirini bilir. Herkes “Yanındayız.” diyor, sarılıyor.
Sağ olsunlar, her yerde desteklerini gösteriyorlar.
Hep söylüyorum: Benim nefesim ne kadar yeter, ömrüm ne kadar yeter bilmiyorum. Ama ben olmasam bile geniş ailemin ve Bolu’nun bu olayın peşini bırakmayacağını biliyorum.
MAZHAR MURTEZAOĞLU KAYAK TURİZMİNİ BAŞLATTI, BUNLAR BİTİRME SEVİYESİNE GETİRDİ
Halit Ergül, Emine Murtezaoğlu Ergül, Ceyda Hacıbekiroğlu, Elif Aras ve Emir Aras yüzünden Bolu turizmi büyük bir darbe aldı. Turizm cenneti dediğimiz Bolu’ya olan güven sarsıldı.
Kayınpederi Mazhar Murtezaoğlu, Bolu’da kayak turizmini başlattı. Ancak Halit Ergül, Emine Ergül, Ceyda Hacıbekiroğlu, Elif Aras ve Emir Aras, kayak turizmini bitirme seviyesine getirdiler. Aymazlıklarından, açgözlülüklerinden... Liyakatsiz yöneticiler, liyakatsiz patronlar bu durumu buraya kadar getirdi.
Halit Ergül için konuşuyorum: 15 yaşından beri otelin içindesin. Taş olsan bir şey öğrenirdin. Bolulular’ın deyimiyle, ne yazık ki "yol sıra gitmiş, çay sıra gelmiş." Hiçbir şey öğrenememişsin. Öğrenseydin, bunlar olmazdı zaten.
KAHRAMAN DEĞİL, KATİL OLMAYI SEÇMİŞLER
Ben iyi bir mutfakçıyım. Yani geçmişteki sektörel tecrübemden dolayı bu konuda hiç mütevazı olmayacağım. Eğer orada yangına karşı alınması gereken önlemlerden biri bile alınmış olsaydı, bu can kayıpları yaşanmazdı.
Yangın tedbirleri için zaten teklif almışlar ama yaptırmamışlar. O dönem için bu tedbirlerin maliyeti yaklaşık 7 milyon TL civarındaymış. 7 milyon TL büyük bir rakam gibi görünebilir ama kazandıkları bütçeye kıyasla hiçbir şey.
Siz 3-4 ayda 45 milyon TL net kâr yapıyorsanız – ki bu rakamlar vergi dairesinden bulunabilecek bilgiler – bu para içinde hiçbir şeydir. Ciro demiyorum, kâr diyorum.
Bu işletme yılda maksimum 4 ay çalışan bir işletme. Geri kalan 8 ayda isterseniz o oteli baştan yaparsınız. Oteli kapatır, yıkar, yeniden inşa eder, bir sonraki sezona hazır hale getirirsiniz. O kadar vaktiniz var. Ama "Yetişemedik." diyerek bu sorumluluktan kaçamazsınız.
Sezon bitmiş, kapatmışlar. Sezon gelmiş, açmışlar. Bir baca temizliği bile yapılmamış. Halbuki sadece baca temizlense bile bu felaketin önüne geçilebilirdi. Baca temizliği dediğiniz şey zaten büyük bir maliyet değil. Bizim restoranımızda da var, 3 ayda bir temizletiyoruz. Bir gecede bitiyor, 20 dakikada tamamlanıyor. En son 3 bin ila 4 bin TL arasında ödeme yapmıştık.
Burası büyük bir otel, daha fazla masraf çıksa bile 20 bin TL, hatta 50 bin TL bile ödeselerdi onlar için hiçbir şeydi. Ama bunu bile yapmadılar.
Eğer bu sistemlerden biri bile çalışsaydı, her şey farklı olurdu.
Yangın alarmı çalışsaydı, herkes daha erken uyanırdı.
Duman dedektörleri çalışsaydı, durum farklı olurdu.
Zemin yanmaz halıyla kaplanmış olsaydı, perdeler yanmaz malzemeden olsaydı, yangın kaçışları aktif olsaydı, bu felaket yaşanmazdı.
Asansörler yangın anında çalışmaz hale getirilseydi, sistem devre dışı bırakılsaydı, insanlar asansörde mahsur kalmazdı.
Acil çıkış kapıları ısıya dayanıklı olsaydı, insanlar kaçabilirdi.
Bu önlemlerden sadece biri bile alınsaydı, birçok can kurtulabilirdi. Ama onlar kahraman olmak yerine katil olmayı seçtiler.
BAYRAMDA NE YAPACAĞIM?
Ne yapacağım bu bayramda şimdi?
Bayramda kızım yok, karım yok. Tatile mi gideyim? Ne yapayım? Yakınlarımı mı ziyaret edeyim? Evde oturup pinekleyeyim mi?
Hiçbir şeye hevesimiz yok. Yaşam enerjim sıfır. Yaşayan ölü haline geliyorsunuz. Hiçbir şeyin anlamı kalmıyor. Çünkü insan bir amaç için yaşar. Çocuğu için yaşar, eşi için yaşar, ailesi için yaşar. Ama şu an hiçbir şeye hevesim yok.
O bayram sabahı erken kalkmasam da olur. Bir yere gitmesem de olur. Tamamen yaşam enerjim sıfır. Çünkü artık bir amacım yok.
Şu an en büyük amacım davamız.
Bu davanın takipçisi olmak… Bize ne getirecek bilmiyorum ama adaletin yerini bulmasını istiyorum.
Daha sonra, nefesim yettiği kadar kızımın ve karımın adını nasıl yaşatabilirim, onlar için ne yapabilirim, onu düşüneceğim.
Ondan sonra ne olacak? İşime sarılacağım, geniş aileme sarılacağım, dostlarıma sarılacağım.
EŞİNİ VE KIZINI KAYBEDEN EN SON KİŞİ BEN OLAYIM DİYE MÜCADELE EDİYORUM
Biz her sabah, eşlerimizin ve çocuklarımızın olmadığı bir güne uyanıyoruz.
Bu yüzden bu gündemin peşindeyiz. Böyle bir aymazlık, böyle bir ihmal yüzünden evladını ve eşini kaybeden en son kişi ben olayım istiyorum.
Rabbim bu acıyı kimseye vermesin.
Bu acı kolay değil. Altından kalkılabilecek bir olay değil. Bizi bıraksanız, kesintisiz 7/24 ağlarız.
Bu yüzden tüm çabamız, bu acıyı en son bizim çekmemiz. Başka kimsenin başına gelmemesi için mücadele ediyoruz.
Aynı zamanda adalet arayışımız da bu yüzden.
Dediğim gibi, biz intikam değil, adalet arıyoruz.